SERVİKOVAJİNAL SEKRESYONDA β-HCG DÜZEYİNİN KALİTATİF ...
Transcript of SERVİKOVAJİNAL SEKRESYONDA β-HCG DÜZEYİNİN KALİTATİF ...
T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI
ZEYNEP KAMİL KADIN VE ÇOCUK HASTALIKLARI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM KLİNİĞİ
KLİNİK ŞEFİ: Op. Dr. SADİYE EREN
SERVİKOVAJİNAL SEKRESYONDA β-HCG DÜZEYİNİN
KALİTATİF VE KANTİTATİF ÖLÇÜMÜNÜN ERKEN
DOĞUMU ÖNGÖRMEDEKİ ETKİNLİĞİ
Dr. PERİHAN ÖZDEN
UZMANLIK TEZİ
İSTANBUL – 2009
T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI
ZEYNEP KAMİL KADIN VE ÇOCUK HASTALIKLARI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM KLİNİĞİ
KLİNİK ŞEFİ: Op. Dr. SADİYE EREN
SERVİKOVAJİNAL SEKRESYONDA β-HCG DÜZEYİNİN
KALİTATİF VE KANTİTATİF ÖLÇÜMÜNÜN ERKEN
DOĞUMU ÖNGÖRMEDEKİ ETKİNLİĞİ
Dr. PERİHAN ÖZDEN
UZMANLIK TEZİ
İSTANBUL – 2009
I
ÖNSÖZ
Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma
Hastanesi’ndeki eğitimim boyunca bize her zaman destek olan Başhekimimiz Doç.
Dr. Ayşenur Celayir’ e, asistanlık eğitimim süresince bilgi ve deneyimlerini her
zaman paylaşan kıymetli hocam ve Klinik Şefim Op. Dr. Sadiye Eren’e, Klinik
Şeflerimiz Sayın Op. Dr. Vedat Dayıcıoğlu’na, Sayın Prof. Dr. Ateş Karateke’ ye,
Sayın Op. Dr. Mehmet Uludoğan’a ve Sayın Doç. Dr. Aktuğ Ertekin’e teşekkür eder,
sonsuz saygılarımı sunarım.
Asistanlığım süresince ve tez çalışmamda yardım ve önerilerini esirgemeyen
tez uzmanım Op. Dr. Nazan USAL TARHAN ’a, tüm başasistanlarıma ve
uzmanlarıma, sevgili asistan arkadaşlarıma ve diğer hastane personeline teşekkür
ederim.
Bu günlere gelmemde en büyük paya sahip olan, destek, ilgi ve sevgilerini
benden esirgemeyen ve hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan çok sevdiğim aileme sonsuz
teşekkürlerimi, sevgi ve saygılarımı sunarım.
Ayrıca bana her konuda destek olan sevgili eşime ve beni dünyanın en şanslı
insanı yapan her şeyim canım kızım Ekin’e sonsuz teşekkür ve sevgilerimi sunarım.
Dr.Perihan ÖZDEN
II
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ .........................................................................................................................I İÇİNDEKİLER ........................................................................................................... II SİMGELER VE KISALTMALAR............................................................................ III 1. GİRİŞ VE AMAÇ................................................................................................ 1 2. GENEL BİLGİLER ............................................................................................. 3
2.1. Preterm Eylem ve Preterm Doğum .............................................................. 3 2.1.1. Tanım ve İnsidans ................................................................................ 3 2.1.2. Perinatal Mortalite ve Morbidite.......................................................... 3 2.1.3. Etiyoloji................................................................................................ 4
2.2. Doğum Eyleminin Fizyolojisi ve Endokrinolojisi ..................................... 10 2.2.1. Hücresel Regülasyon.......................................................................... 11 2.2.2. Moleküler Regulasyon ....................................................................... 12 2.2.3. Hormonal Regülasyon........................................................................ 13
2.3. Preterm Doğumun Önceden Belirlenmesi ................................................. 17 2.3.1. Biyokimyasal Parametreler ................................................................ 17 2.3.2. Klinik ve Ultrasonografik Parametreler ............................................. 21
2.4. Preterm Doğum Eyleminin Tanısı ............................................................. 25 2.5. Preterm Doğum Eyleminin Tedavisi.......................................................... 25
2.5.1. Yatak istirahatı: .................................................................................. 26 2.5.2. Sedasyon ............................................................................................ 26 2.5.3. Hidrasyon ........................................................................................... 26 2.5.4. Tokoliz ............................................................................................... 26
3. GEREÇ VE YÖNTEM ...................................................................................... 32 4. BULGULAR...................................................................................................... 34 5. TARTIŞMA VE SONUÇ .................................................................................. 54 6. ÖZET ................................................................................................................. 58 7. KAYNAKLAR .................................................................................................. 60
III
SİMGELER VE KISALTMALAR
ACTH : Adrenokortikotropik hormon AFP : Alfa fetoprotein ALP : Alkalan fosfataz β-hCG : Beta human koryonik gonadotropin Ca+2 : Kalsiyum cAMP : Siklik adenozin monofosfat CRF : Kortikotropin salgılatıcı faktor CRP : C-reaktif protein DHEA : Dehidroepiandrosteron DHEA-S : Dehidroepiandrosteron sülfat E1 : Östron E2 : Östradiol E3 : Östriol EMR : Erken membran rüptürü FSH : Folikül stimule edici hormon GJ : Gap junction ICAM-1 : İntrasellüler adhezyon molekülü-1 IGFBP-1 : Insülin-like growth factor binding protein-1 IL-6 : Interlökin-6 LH : Luteinize edici hormon Mg+2 : Magnezyum NPD : Negatif prediktif değer OTR : Oksitosin reseptörü PG : Prostaglandin PPD : Pozitif prediktif değer TSH : Tiroid stimule edici hormon TVUSG : Transvajinal ultrason WHO : World Health Organization (Dünya Sağlık Örgütü)
1
1. GİRİŞ VE AMAÇ
Preterm eylem, gebeliğin yaşayabilirlik sınırından sonra (tanıma bağlı
olarak 20-28 hafta) ve 37 haftadan (259 gün) önce eylemin başlaması olarak
tanımlanmaktadır. Eylemin başlangıcı, belgelenmiş uterin kasılmalar (en azından 10
dakikada bir), rüptüre fetal membranlar veya 1 cm den küçük tahmini servikal
uzunluk ya da 2 cm den fazla servikal dilatasyon ile belirlenebilir. Preterm eylem
tehdidi, servikal değişiklik olmamasına rağmen belgelenmiş uterin kontraksiyonlar
olduğunda tanımlanabilir (1).
Perinatal ve neonatal bakımdaki ilerlemelere rağmen, erken doğum neonatal
morbidite ve mortalitenin önemli bir nedenidir (2). Erken doğum eylemi varolan
tedavi yöntemleri ile engellenememesine rağmen, antenatal kortikosteroidlerin rolü
iyi bilinmektedir. Bu nedenle erken doğum eyleminin gerçek tanısının konulması,
tokolitik ajanlarla ve kortikosteroidlerle tedavi perinatal morbidite ve mortalitenin
azalmasına katkıda bulunabilir (3).
Preterm doğum, tanı koymanın zor olduğu bir durumdur ve servikal açıklığa
neden olacak kontraksiyonlar olarak tanımlanır. Mevcut olan belirtilerine rağmen,
preterm eylem şüphesi erken tedavi gerektirdiği için doktorların tanı kriterlerinden
önce tanı koymaları yaygındır. Bu nedenle, preterm eylem tehdidi olgularının
insidansı gerçek preterm eylem insidansından oldukça fazladır (1). Bu durum erken
doğum tehdidi tanısı konmasında yüksek yanlış pozitiflik oranlarına neden
olmaktadır (4). Yapılan bir çalışmada, kasılmaları olan kadınların %33’ünün 48
saatlik bir gözlem sonrasında herhangi bir tedaviye gerek kalmadan taburcu
edilebileceği gösterilmiştir (5). Bu konunun incelendiği bazı çalışmaların
değerlendirildiği bir derlemede yanlış pozitiflik oranı %20–40 arasında
bildirilmektedir (4).
Preterm eylem tehdidi olguları insidansının gerçek preterm eylem
insidansından yüksek olması, birçok yan etkiye sahip olan tokolitik ilaçların gereksiz
2
uygulanması, buna bağlı yüksek maliyet, gereksiz hastane yatışları ve üçüncü düzey
merkeze transfere neden olmaktadır. Fakat preterm doğumun tespitinde yanlış
negatiflik oranları da ayrı bir problemdir. Yapılan bir çalışmada, erken doğum
tehdidi olup tedavi almayan hastalarda %18 oranında erken doğum eylemi görüldüğü
rapor edilmiştir (6).
Bu nedenlerle, gerçekten erken doğum riski olanları, tedaviye ihtiyacı
olmayanlardan ayırt etmek için son zamanlarda ilgi ultrason ve biyokimyasal
belirteçler üzerine yoğunlaşmıştır. Erken doğum eylemi tanısının daha güvenilir bir
şekilde konabilmesi amacıyla kanda, tükürükte ve servikovajinal sekresyonda bazı
biyokimyasal belirteçler incelenmiştir. Erken doğum eylemi taramasında
kullanabilmek amacıyla incelenen bu biyokimyasal belirteçler arasında fetal
fibronektin, β-hCG (Beta human koryonik gonadotropin), prolaktin, maternal serum
ALP(Alkalan fosfataz) ve AFP (Alfa fetoprotein), CRF (kortikotropin salgılatıcı
faktör), CRP (C-reaktif protein), östriol, ferritin, IL–6 (interlökin-6), nitrit ve nitrat,
ICAM–1 (İntrasellüler adhezyon molekülü-1), IGFBP–1 (Insülın-like growth factor
binding protein-1) yer almaktadır.
Bu çalışmada, 24–34 gestasyonel haftalar arasında erken doğum tehdidi
tanısıyla hastaneye yatırılan gebelerde ve normal gebelik takiplerinde erken doğum
tehdidi olmayan benzer gestasyonel haftalardaki gebelerde servikovajinal
sekresyonda β-hCG düzeyinin kalitatif ve kantitatif ölçümünün erken doğumu
öngörmedeki etkinliğini araştırmayı ve sonuçları güncel literatür ışığında
yorumlamayı amaçladık.
3
2. GENEL BİLGİLER
2.1. Preterm Eylem ve Preterm Doğum
2.1.1. Tanım ve İnsidans
WHO (Dünya Sağlık Örgütü) tanımlamasına göre preterm doğum,
tamamlanmış 37. gebelik haftasından önce doğumun gerçekleşmesidir. 20. haftadan
öncesi abort olarak tanımlandığından preterm doğum 20–37 gebelik haftaları arası
doğum olarak kabul edilir. Preterm eylem ise 20–37 gebelik haftaları arasında 10
dakikada 2 veya 30 dakikada 3–4 adet olan ve en az 30 sn süren uterin
kontraksiyonlar ile birlikte servikal efasman veya dilatasyonun olmasıdır (7).
Tüm gebeliklerin %7-12’sinde görülen preterm doğum eylemi insidansı
ırklara göre değişmekte olup, beyaz ırkta %8,8 iken siyah ırkta %18,9’a çıkmaktadır
(8). Perinatal mortalite ve morbiditenin %75-85’inden sorumlu olan preterm eylemin
insidansı son 30 senedir değişmemiştir (9).
2.1.2. Perinatal Mortalite ve Morbidite
Preterm doğum, neonatal morbidite ve mortalitenin önde gelen
nedenlerindendir. Ölümcül doğumsal malformasyonlar dışında yenidoğan
ölümlerinin %75-90’ından sorumludur. Yaşayan yenidoğanlarda ise prematüriteye
bağlı sekel riski yüksektir (10,11). Preterm doğum uzun dönemdeki nörolojik
morbiditenin %50’sinden sorumludur. Preterm doğan yenidoğanda görülen sorunlar
organ immatüritesine bağlıdır.
Prematüriteye bağlı gelişebilen en önemli problemler:
Respiratuar distress sendromu
İntraventriküler kanama
Bronkopulmoner displazi
Nekrotizan enterokolit
4
Patent duktus arteriozus
Hiperbilirubinemi
Retinopati
Neonatal sepsistir.
Preterm bebekler için en önemli iki konu; bebeklerin yaşatılabilmesi ve
gelecekteki yaşam kalitesidir. Çünkü çoğu preterm doğan bebeğin fiziksel ve zihinsel
gelişimi, zamanında doğmuş olan yaşıtlarına göre geri kalmaktadır.
2.1.3. Etiyoloji
Uzun yıllar süren çalışmalara rağmen, preterm doğumu tetikleyen
patofizyolojik olaylar tam olarak açıklanamamıştır. Genellikle preterm eylemin
birden fazla sebebi olduğu ve birden fazla mekanizma ile başladığı kabul
edilmektedir. Preterm doğum eyleminin nedenleri Tablo 1 de gösterilmiş ve bu konu
ile ilgili çalışmalara aşağıda değinilmiştir.
a. Yaşam Tarzı ve Alışkanlıklar:
Sosyoekonomik düzeyi düşük kadınlarda preterm doğum riski % 50 daha
fazla olarak saptanmıştır (12). Monaghan ve arkadaşlarının çalışmasında, preterm
doğum eylemiyle ilişkili en güçlü risk faktörünün maternal yaş olduğu belirtilmiştir.
Aynı çalışmada preterm doğum eylemi, gebelikte düşük kilo alımı ile orta, düşük
sosyoekonomik durum ile ise zayıf ilişkili bulunmuştur (13). Marti-Carjaval ve
arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada üçüncü trimesterde maternal folat eksikliğinin
preterm eylem ve doğum riskini artırdığını bildirmişlerdir (14). Bondevik ve
arkadaşları ise düşük anne yaşı, düşük vücut-kitle indeksi ve maternal aneminin
preterm doğum eylemi için anlamlı risk faktörleri olduğunu ve maternal beslenme
durumunun düzeltilmesinin bu riski azaltacağını bildirmişlerdir (15). Vahratian ve
arkadaşları gebeliğin başından itibaren multivitamin kullananlarda kullanmayanlara
göre preterm doğum riskinin azaldığını bildirmişlerdir (16).
5
Tablo 1. Preterm doğum eyleminin nedenleri.
Hipertansiyon
Maternal kalp hastalığı Maternal böbrek hastalığı Maternal enfeksiyonlar Şiddetli anemi Hipertiroidi Hepatit Yanık veya travma Cerrahi girişimler Malnütrisyon veya obezite Sigara-alkol içimi İlaç bağımlılığı (kokain) Uterin anomaliler
Maternal nedenler
Yardımcı üreme tekniği Sık doğum Önceki gebeliklerde preterm doğum Önceki gebeliklerde abortus anamnezi
Gebelikte yetersiz veya aşırı kilo alımı Asemptomatik intrauterin enfeksiyonlar Membranların rüptüre olması Plasenta patolojileri
Konjenital fetal anomaliler Polihidramnios veya oligohidramnios Çoğul gebelik
Obstetrik nedenler
Servikal patolojiler Nedeni bilinmeyenler
Alkol kullanımı yalnızca preterm doğumla değil, prematüre bebeklerdeki
artmış beyin hasarı riskiyle de ilişkilendirilmiştir (17). Son yıllarda yapılan
araştırmalar sigaranın in utero fetal gelişme geriliği, ölü doğum, preterm doğum,
plasenta dekolmanı ve ani bebek ölüm sendromları ile ilişkili olduğunu, sigara
içiminin bu komplikasyonları arttırdığını göstermektedir (18,19,20). Egawa ve
arkadaşları sigara kullanımının, myometriumdaki oksitosin reseptör sayısını
arttırarak myometriumun oksitosine kontraktil yanıtını arttırdığını ve bu şekilde
preterm doğum riskini arttırdığını bildirmişlerdir (21). Kyrklund-Blomberg ve
6
arkadaşları preterm doğum riskinin günlük içilen sigara sayısı ile orantılı olduğunu
açıklamışlardır. Özellikle günde 10’dan fazla sigara içenlerde en güçlü etki
görülmektedir (22).
Ağır fiziksel güç gerektiren işlerde çalışma, küçük maternal yaş ve kısa boy
da etiyolojide suçlanmaktadır. Diğer önemli bir faktör de psikolojik strestir (23).
Anksiyete, depresyon ve fiziksel veya ruhsal travma gibi faktörlerin ağırlık
derecesine göre spontan preterm eylem için risk faktörü olduğunu bildiren
çalışmalarda, bu faktörlerin sosyal programlarla önlenmesi gerektiği vurgulanmıştır
(24,25). Copper ve arkadaşları (1996), Anne-Fetus Tıp Birimleri Network’u
kapsamında yaptıkları Preterm Tahmin Çalışmasında, annede meydana gelen stresin,
maternal demografik ve davranışsal karakteristikler düzeldikten sonra, 35.
gestasyonel haftadan önce görülen preterm doğumlarla ilişkili olduğunu
bildirmişlerdir (26).
b. Maternal Yaş ve Parite:
Yaş spektrumunun iki ucundaki hastalarda preterm doğum eylem insidansı
artar. Onlu yaşlarda ve ileri yaşlarda, özellikle 40 yaşından sonra, anne olanların
preterm doğum riskleri artmıştır (27). Jacobsson ve arkadaşları prospektif yaptıkları
kohort çalışmada preterm doğum, gestasyonel diyabet ve preeklampsinin 40 yaş
üzeri kadınlarda daha fazla olduğunu bildirmişlerdir (28). 22.975 gebenin
retrospektif olarak incelendiği bir çalışmada, 24 hafta ve üzerindeki bir dönemde
doğum yapan gebeler 20 yaş altı, 20–34 yaş, 35–39 yaş, 40 yaş ve üzeri olmak üzere
4 ayrı yaş grubuna ayrılmıştır. Çalışmanın sonucunda, 20 yaş altı gebeliklerde
preterm doğum eylemi oranlarında belirgin bir artış saptanmıştır (29). Adolesan
gebelikte anatomik olarak kısa serviks varlığı, preterm doğum riskini
arttırabilmektedir (30).
c. Uterin Anomaliler:
Uterin anomaliler preterm doğum olasılığını arttırırlar. Mülleryan füzyon
anomalisi servikste olursa servikal disfonksiyon, uterusta olursa plasenta yerleşim
7
bozukluğu ortaya çıkabilir. Tablo 1’de uterin anomalilerde preterm doğum oranları
verilmiştir.
Tablo 2. Uterin anomalilerin preterm doğum oranları.
UTERİN ANOMALİ PRETERM DOĞUM ORANI(%)
UNİKORNİS 37
DİDELPHİS 37
BİKOLLİS 80 BİKORNİS UNİKOLLİS 27
ARKUAT 18
KOMPLET 4 SEPTUM İNKOMPLET 17
d. Obstetrik Komplikasyonlar ve Maternal Hastalıklar:
Meis ve arkadaşları 37 hafta ve öncesinde doğan 1134 yenidoğanda preterm
doğum sebeplerini incelemişler ve bu doğumlardan üçte birinin plasental kanama ve
hipertansif hastalıklar nedeniyle olduğunu görmüşlerdir (31). Lumley ve arkadaşları
tarafından yapılan bir çalışmada, annede mevcut olan diabetes mellitus, karaciğer
hastalıkları ve pyelonefritin preterm doğum açısından relatif riskleri sırasıyla 5,5, 4,1
ve 4,8 olarak bildirilmiştir. Mevcut gebelikteki apendisit, hiperemezis, anemi,
izoimmunizasyon, preeklampsi ve eklampsinin de rölatif risklerinin yüksek olduğu
bu çalışmada bildirilmiştir (32). Sezer ve arkadaşlarının doğum yapmış 500 gebe
üzerinde yaptıkları retrospektif çalışmada ise maternal hemoglobin düzeyleriyle fetal
doğum haftaları arasında anlamlı bir ilişki olduğu, hemoglobin değerinin 8,6–9,5
gr/dl olan grupta erken doğum oranının en yüksek saptandığı gösterilmiştir (33).
Fetüsün malformasyonlu olması ve gebeliğin çoğul gebelik olması gibi bazı fetal
nedenlerin de, preterm doğum riskini arttırdığı bilinmektedir. Tekiz gebeliklerde 24–
32. gebelik haftaları arasında preterm doğuma bağlı ciddi prematürite %1 oranında
görülürken, bu oran dikoryonik ikizlerde 5, monokoryonik ikizlerde ise 9 kat artmış
olarak izlenir (34).
8
e. Cerrahi Girişim:
Apendektomi ve adneksleri ilgilendiren vakalar gibi uterusa yakın cerrahi
girişimler, uterus duyarlılığının ve kasılmalarının artmasına neden olabilir (35).
f. Enfeksiyon:
Birçok mikroorganizma tarafından oluşturulan koryoamniotik enfeksiyonlar
membranların erken rüptürüne ve preterm doğuma neden olmaktadır. Membran
rüptürü ile ilgili çalışmalarda, vajinal floradan patolojik mikroorganizmaların izole
edilmesi bakteriyel enfeksiyonun EMR (Erken membran rüptürü) patogenezinde rol
oynayabileceğini göstermiştir. Yapılan epidemiyolojik çalışmalarda genital yolun
Grup B Streptokoklar, Chlamydia trachomatis, Neisseria gonorrheae, Gardnerella
vaginalis, Genital mycoplasma ile kolonizasyonunun EMR riskini arttırdığı,
antibiyotik tedavisinin ise riski düşürdüğü bulunmuştur (36). Bakteriyel vajinozis ile
preterm doğumların birlikteliği gösterilmiştir ve bu enfeksiyonun preterm doğumlar
açısından rölatif riski 1,5–3 olarak bildirilmiştir (37). Platz-Christensen ve
arkadaşları (1993) bakteriyel vajinozisin de preterm eylemi, amniyon sıvısı
bakterileri için düşünülen sitokin ağı yoluna benzer şekilde başlatabileceklerini
düşündüren çeşitli kanıtlar sağlamışlardır (38). Cotch ve arkadaşları (1997)
bakteriyel vajinozisi de içeren pek çok faktöre göre düzeltme yaptıktan sonra,
Trichomnas vaginalis’li kadınların düşük doğum tartılı bebek doğurma ihtimallerinin
%30 daha fazla olduğunu, preterm doğum ihtimallerinin de aynı şekilde % 30 daha
fazla olduğunu, perinatal ölüm konusunda ise risklerinin neredeyse iki katına
çıktığını bildirmişlerdir (39). Mc-Donald ve arkadaşları, Grup B streptokok
kolonileşmesiyle erken eylem arasında kesin ilişki bulmuşlardır. Bu grubun
çalışmasında, Grup B streptokok kolonizasyonunun görüldüğü gebelerde erken
doğum eylemi oranı %18,5 iken, Grup B streptokok negatif kadınlarda bu oran %5,5
bulunmuştur (40).
Andrews ve arkadaşlarının yaptıkları bir çalışmada, 24. gebelik haftasında
genitoüriner Chlamydia trachomatis enfeksiyonu olan hastaların, enfekte
olmayanlara göre preterm doğum riskinin 37 hafta öncesi için 2 kat, 35 hafta öncesi
için 3 kat arttığı gösterilmiştir (41).
9
Nguyen ve arkadaşları yaptıkları çalışmada 456 hastada 15–17. gebelik
haftasında transabdominal amniosentez ile alınan amnios sıvısında Mycoplasma
hominis araştırmışlardır. 29 hastanın amnios sıvısında Mycoplasma hominis tespit
edilmiştir (%6,4). Amnios sıvısında Mycoplasma hominis pozitif olan hastalarda
preterm doğum oranı (%14,3) negatif olan hastalara göre (%3,3) daha yüksek
bulunmuştur. İkinci trimesterde amnios sıvısında Mycoplasma hominis pozitif
olmasının preterm eylem ve doğum riskini arttırdığını bildirmişlerdir (42).
Kiss ve arkadaşları gebelikte enfeksiyon taramasının, preterm doğum riskini
azaltıp azaltmadığını belirlemek için yaptıkları prospektif, randomize kontrollü
çalışmada, asemptomatik vajinal enfeksiyonun saptanması için gram boyama ile
tarama yapılarak, sonuca göre çalışma grubuna tedavi vermişlerdir. Çalışma
grubunda kontrol grubuna göre preterm doğum sayısının anlamlı olarak az
bulunduğunu; rutin antenatal bakıma basit bir enfeksiyon programı dahil edilerek
preterm doğumda anlamlı azalma sağlanacağını bildirmişlerdir (43).
Gebelikte tedavi edilmeyen bakteriüri, akut pyelonefrit nedenlerinin %25’ini
oluşturur. Akut pyelonefrit ise preterm doğum eylemi, böbrek yetmezliği, akut
respiratuar distres sendromu, sepsis ve hematolojik bozukluklar gibi ciddi
komplikasyonlara yol açabilir. Bu nedenle izlenmeli ve tedavi edilmelidir (44).
Enfeksiyona cevap olarak annede salgılanan endojen ürünlerin, enfeksiyonun
birçok etkisinin oluşmasında önemli rol oynadığı bilinmektedir. Enfeksiyonlara bağlı
oluşan preterm doğumlarda monosit-makrofaj sisteminin aktivasyonu ve salgılanan
sitokinlerin sorumlu olduğu kanıtlanmıştır.
g. Preterm Doğum Öyküsü:
Bir hastanın ilk gebeliği preterm doğumla sonuçlanırsa, sonraki gebeliklerde
preterm doğum insidansı %14’tür. Her bir ek preterm doğum, sonraki preterm
doğumların olasılığını arttırır. Aksine her bir zamanında doğum ise ileride preterm
doğum olasılığını azaltır (35). Porter ve arkadaşları preterm doğum için genetik bir
yatkınlık olduğunu öne sürmüşlerdir. İlk gebelikleri preterm doğum ile sonuçlanmış
10
kadınlarda tekrarlayan preterm doğum riski, ilk doğumlarını normal zamanında
gerçekleştirmiş kadınlara oranla 3 kat artmıştır. Çarpıcı şekilde ilk iki bebeklerini
preterm olarak dünyaya getiren kadınların neredeyse üçte biri, üçüncü gebeliklerinde
de preterm doğum yapmışlardır.
Andrews ve arkadaşlarının yaptıkları bir çalışmada, preterm doğum öyküsü
olan gebelerde, 20. gebelik haftasından önce kısa servikal uzunluk ve internal
servikal os’ta hunileşme saptanırsa spontan preterm doğum riskinin artmış olduğu
belirtilmiştir (41). Tablo-2’de preterm doğumun diğer gebeliklerdeki riski
gösterilmiştir (35).
Tablo 3. Önceki doğumlara göre preterm doğum riskinin hesaplanması.
İlk Doğum İkinci Doğum Preterm Doğum Yapma Riski (%)
MİAD ….. 4,4
PRETERM ….. 17,2
MİAD MİAD 2,6
PRETERM MİAD 5,7
MİAD PRETERM 11,1
PRETERM PRETERM 28,4
Asiste reprodüktif teknoloji (ART) de %27’lik bir erken doğum riskine
sahiptir (45). Bu durum kısmen, %20 oranında görülen çoğul gebeliklere bağlı olsa
da, tekiz ART gebeliklerinde de preterm doğum insidansı %15’tir.
2.2. Doğum Eyleminin Fizyolojisi ve Endokrinolojisi
Doğum eyleminin başlamasında hücresel, moleküler ve hormonal olaylar rol
almakta olup, bu faktörlerin kombinasyonu myometrial kontraktiliteyi düzenlemekte,
doğum öncesi irregüler ve doğumda efektif kontraksiyonların oluşmasını
sağlamaktadırlar.
11
2.2.1. Hücresel Regülasyon
Bu düzeyde anahtar olay, myometrial hücreler arasında, gebe olmayan
uterusta az sayıda bulunan gap junction (GJ) adı verilen bağlantılardaki artıştır.
Gebelik öncesinde saptanamayan veya az miktarda bulunan GJ bağlantılarının,
gebelik ilerledikçe sayı ve boyutlarında artış olur.
Term ve preterm eylem esnasında GJ’ların myometriumda bol miktarda
oluştuğu saptanmıştır. GJ her iki hücre arasında silindir şeklinde bir kanaldan
ibarettir. Bu kanal konneksin adı verilen altı özel proteinden oluşur. Madde ve
elektrolitler hücre dışına akmadan bu yolla diğer hücreye geçebilmektedir. Bu
yapıların bulunması, iki hücre arasındaki membran rezistansının azalmasını ve iki
hücre arasındaki komünikasyonun rahat yapılabilmesini sağlar (46).
GJ, uterusun tek bir motor ünite şeklinde davranarak fetüs ve plasentanın
doğum kanalından atılmasını sağlar. Terme yakın, Braxton-Hicks
kontraksiyonlarının başlamasında etkin olduğu ve bu kontraksiyonların GJ oluşumu
tamamlanan alanlardan kaynaklandığı düşünülmektedir. İn vitro yapılan
çalışmalarda, uterin örneklerde östrojen/progesteron oranındaki artışla ve ortama
prostaglandinlerin eklenmesiyle GJ oluşumunun arttığı ve prostaglandin sentez
inhibitörlerinin dokuya eklenmesiyle GJ oluşumunun durduğu gösterilmiştir.
GJ’ların oluşması, permeabilitesinin değişmesi, GJ’ların yıkılması gibi kontrol
mekanizmaları ile myometriumun gebelik boyunca relaks kalması veya eylemde
kasılması sağlanmaktadır. GJ, myometrial hücreler arasındaki koordinasyonu
sağlamaktadır ancak uterusta spesifik pace-maker görevi yapacak hücreler
gösterilememiştir. Düz kas, çizgili kasta olduğu gibi aktin ve myozin proteinlerinden
yapılmıştır. Myozin, kas kasılmasının ana protein yapısıdır; baş ve kuyruk olmak
üzere iki kısımdan oluşur. Globuler baş kısmında aktin bağlayan kısım, ATP’nin
hidrolize edildiği kısım ve hafif zincirler bulunur. Düz kasta myosin ve aktin
flamanları çizgili kasta olduğu gibi fibriller halinde organize olmayıp, gelişigüzel
demetler halinde bulunurlar. Ayrıca düz kasta aktin ve myosin flamanlarından başka
üçüncü bir intermediate flaman grubu vardır. Bu flamanlar aktif kasılmada rol
12
almayıp, aktin ve myosin flamanlarının organize bir mekanik ünite olarak çalışmasını
sağlarlar. Düz kas hücrelerinin bu kesintisiz ve homojen dağılımı sayesinde aktin
proteini, myosin ile kalın flamanların tüm uzunluğu boyunca ilişkidedir. Böylece
uterus oldukça esnek bir yapı kazanmakta, çizgili kastan on kat daha fazla
kısalabilmekte ve fetusun her türlü pozisyonunda yeterli kontraktiliteyi
sağlayabilmektedir. Gebelik esnasında yeni myosin enzimlerinin sentezlendiği ve
gebe olan ve olmayan uterustaki myozin flamanlarının enzimatik olarak farklı olduğu
son yıllarda saptanmıştır (47).
2.2.2. Moleküler Regulasyon
Düz ve çizgili kasta hücre içi kalsiyum (Ca+2) kontraktiliteyi düzenler. Düz
kasta kalsiyum konsantrasyonu; hücre membranı, sarkoplazmik retikulum ve
mitokondrilerce düzenlenir. Kalsiyumun hücre içine voltaj veya reseptöre bağlı
kanallar yolu ile girdiği ve ayrıca hücre içinde sarkoplazmik retikulumdan salındığı
düşünülmektedir. Plazma membranında bulunan aktif transport pompaları ile
kalsiyum hücre içine girer ve potasyum dışarı pompalanır. Hücre içinde kalsiyumun
artması ile kalsiyum-kalmodülin kompleksi oluşur ve bu kompleks, Myozin Hafif
Zincir Kinaz enzimine bağlanarak enzimi aktive eder. Myozinin hafif zincirleri bu
enzim ile fosforile edilir, myozin zincirinin başında değişiklikler olur ve myozin
aktin ile aktomyozin kompleksini oluşturur. Aktin, myozinin ATP’az aktivitesini
açığa çıkararak kasta kontraksiyon meydana getirir.
Düz kasta relaksasyon ise Myozin Hafif Zincir Fosfataz enziminin yardımı ile
myozin molekülünden fosfat grubunun çıkarılması sonucu gerçekleşir. Aktin,
defosforile olmuş myozini tanımayacağından aktin-myozin bağı kopar, kas gevşer.
Moleküler regülasyonda önemli noktalar özetle şunlardır:
a) Myozin hafif zincir kinaz enzimi anahtar enzimdir.
b) Myozin hafif zincirinin enzimatik fosforilasyonu gereklidir.
c) Myozin hafif zincir kinazın aktivasyonu için kalsiyumun; kalmodulin-
kalsiyum kompleksi şeklinde kinaza bağlanması gerekmektedir.
13
d) Hücre içi kalsiyum düzeyi, sarkoplazmik retikulum ve hücre membranınca
düzenlenir.
e) Kalsiyumun birikimi cAMP’nin regülasyonuna bağlıdır. Myometrial cAMP
düzeyleri ise adenilat siklaz ve fosfodiesteraz enzim aktivitelerine bağlıdır.
Bazı hormon ve ilaçlar, myometriumdaki moleküler yapıya etki ile kasta
kasılma ve gevşemeye neden olmaktadırlar. Örneğin; Prostaglandin F2α, oksitosin,
hücre içi kalsiyumu myozin hafif zincir kinazın fosforilasyonunu arttırarak uterusun
kontraktilitesini arttırırlar. Oksitosin, hücre zarında Ca+2-Mg+2-ATP’az enzimini
inhibe ederek hücre içi kalsiyumu arttırmaktadır. Relaksin ise hücre içi cAMP’i
aktive ederek hafif zincir kinazı inhibe eder ve intrasellüler kalsiyumu azaltır. Beta-
adrenerjik ilaçlar hücrede cAMP’i arttırarak myozin hafif zincir kinazın aktivitesini
azaltır, intrasellüler kalsiyum azalır, aktin-myozin ilişkisi azalır ve myometrıum
gevşer.
2.2.3. Hormonal Regülasyon
Gebeliğin erken dönemlerinde saptanan uzun süreli, düşük amplitüdlü
kontraksiyonlar aktif eylem başladığında kısa süreli ve yüksek amplitüdlü
kontraksiyonlar haline gelir. Doğumun başlamasındaki anahtar olayın, bu
kontraksiyon tipindeki farklılaşmada yattığına inanılmaktadır. Eylemde
kontraksiyonların başlaması ve sürdürülmesindeki hormonal faktörler şunlardır:
2.2.3.1. Progesteron Çekilmesi
Değişik türlerde yapılan hayvan çalışmalarında, termde ve doğum eylemi
sırasında anne kanında progesteron düzeyinde azalma saptandığı halde, insanda bu
gösterilememiştir. İnsanda terme yakın dönemde östrojen ile beraber progesteron
düzeyi de artmaktadır (48). Bu nedenle kanda östrojen/progesteron oranı
değişmemektedir. Lokal progesteron reseptörleri ise termde azalmaktadır. Termde
progesteron çekilmesinin sistemik değil, lokal olarak oluştuğuna dair bulgular vardır.
14
Oluşan ‘lokal progesteron çekilmesi’ desidua, koryon ve amniyonda prostaglandin
sentezini başlatarak uterusta kontraksiyonlara neden olmaktadır (49).
İnsanda, eylemin başlaması ve sürdürülmesi sadece progesteron çekilmesi ile
açıklanamamaktadır. Progesteron daha çok gebeliğin devamının sağlanması ve
eylemdekine benzer irregüler kontraksiyonların başlamasında rol oynar.
2.2.3.2. Östriol ve Östradiol
Gebelikte giderek artan östrojen değerlerinin kaynağı primer olarak fetustur.
Fetal sürrenalden ve maternal kandan alınan DHEA-S(Dehidroepiandrosteron sülfat)
plasentada DHEA (Dehidroepiandrosteron)’a dönüşür ve DHEA, plasentada önce
androstenodion ile testosterona ve daha sonra östron (E1) ve östradiole (E2) çevrilir.
Plasentada 16-hidroksilaz enzimi olmadığından östron ve östradiolden östriol (E3)
yapılamaz. Fetal karaciğerde DHEAS, hidroksiDHEAS’a çevrilir ve plasental
sülfatazlarca plasentada östriol sentezlenir (50). Gebelik boyunca diurnal ritim
gösteren irregüler kontraksiyonlar gece 23–01 saatleri arasında pik yapmakta ve bu
saatlerde bazı maternal hormonların da (DHEA-S, kortizol, östradiol, oksitosin,
ACTH, progesteron ve melatonin) pik yaptığı bilinmektedir. Fetüsün ölü olduğu
gebeliklerde plazma östradiolü düşmekte ve kontraksiyonların diurnal ritmi
bozulmaktadır (51). Östrojenler eylemin başlatılmasında direkt etkili olmamakla
beraber progesteron sentezinin başlatılması, GJ proteinlerinin oluşumu, oksitosin
reseptörlerinin artması, uterusun oksitosine duyarlanması ve serviksin
olgunlaşmasında rol oynamaktadır.
2.2.3.3. Oksitosin Reseptörleri
Oksitosin, östrojenlerin etkisi ile desidua ve koryonda sentez edilir. Oksitosin
reseptörlerinin (OTR) konsantrasyonu östradiol–17β ve progesteron düzeylerine
bağımlıdır. Ösradiol reseptör konsantrasyonunu arttırırken, progesteron
azaltmaktadır. Gebe kadında OTR 12–13. gebelik haftalarından itibaren artmakta,
term ve preterm eylemde normalin 50–100 katına çıkmaktadır (47,51). Oksitosin
15
reseptörleri, myometriumdan başka meme, beyin, pankreas, karaciğer ve yağ
hücrelerinde de bulunur. İnsan OTR’ü 388 aminoasitli bir polipeptid olup dağılımı
korpus ve fundusta eşit; alt uterin segment, isthmus ve servikste daha az oranda
bulunmaktadır (47). OTR, PGE2 ve PGF2α salınımında aracıdır. Son yıllarda
preterm eylemin durdurulmasında OTR’e afinite gösteren oksitosin antagonistleri
üzerinde çalışmalar yapılmaktadır. Bu antagonist madde (Atosiban) uterus
kasılmalarını kompetitif inhibisyon ile durdurmaktadır.
2.2.3.4. Kortizol
Kortizol maternal kanda 34–36. haftalarda artar fakat insanlarda, hayvanlarda
gösterildiği gibi doğumun başlamasında rolü olduğu saptanmamıştır. Ancak fetal
kortizol plasentadan kortikotropin salgılatıcı hormon (CRH) salgısını arttırmaktadır.
Bu hormon hipofizer CRH’dan farklı olarak glukokortikoidlerle uyarılır ve plasental
kaynaklı PGE2 ve PGF2α salınımına neden olur (52,53).
2.2.3.5. Prostaglandinler
Hayvan deneylerinde prostaglandinlerin (PG) eylemin başlamasındaki rolü,
değişik türlerde gösterilmiştir. İnsanda ise bu kesin değildir. İnsanda PG’ler
eylemden önce değil daha çok eylemde veya postpartum dönemde artmaktadır (48).
Prostaglandinlerin eylem esnasında artışı, fetal zarlar ve desidua parietalis’in vajinal
sıvılarla karşılaşması ve bakterilerin toksin ve sitokinlerince oluşturulmaktadır.
İnsanda doğum eylemine prostaglandinlerin etkisini destekleyen bulgular şunlardır:
Doğum esnasında amniotik sıvı içinde PGE2 ve PGF2α’nın ve prostaglandin
metabolitlerinin maternal plazma ve idrarda artması
Myometriumun dışarıdan verilen PG’lerin uyarıcı etkisine cevap vermesi
Aspirin ve indometazin gibi PG sentez inhibitörleri ile uterin aktivitenin
baskılanması ve gebelik süresinin uzaması
Aspirin alan kadınlarda gebelik süresi 278–286 güne kadar uzamaktadır.
İndometazinin etkisi hayvan deneylerinde gösterilmiştir (48). Prostaglandinler
16
eylemin başlamasında etkili olabilir ancak eylemin devamında etkisi olduğu
şüphelidir. Servikal muayene, membranların alt segmentten sıyrılması veya rüptürü
prostaglandin salınımına neden olur. PG’lerin lokal etki ettiği düşünülürse,
kontraksiyonların başlamasında esas olarak desidual ve myometrial PG’lerin rol
oynadığı düşünülmektedir (54). Kalsiyum, myometrial kontraktiliteyi sağlaması
dışında prostaglandin salınımını sağlamaktadır.
2.2.3.6. Relaksin
Primer olarak korpus luteumda yapılan ayrıca myometriyum, desidua ve
plasenta tarafından da sentezlenebilen ovarian bir hormondur. Yapı olarak insülin ve
insüline benzeyen büyüme faktörlerine benzer. 1. trimesterde relaksin düzeyleri çok
yüksektir. Daha sonra tüm gebelik boyunca maternal serumda saptanabilir boyutlarda
kalmaktadır. Doğumdan sonra süratle azalmaktadır. Relaksin özellikle ilk trimesterde
uterin aktiviteyi bloke etmede ve gebelik boyunca myometriyumun sessiz kalmasını
sağlamada muhtemelen progesteron ile sinerjistik görev yapmaktadır. Ayrıca
oksitosin salınımını da baskılayabilir (7).
Östrojen ve relaksinden başka platelet agreve edici faktör, koryon prorenin,
bradikinin, progesteron, aktivin ve inhibin gibi hormonlar desidua, koryon ve
amniondan PG salınımını sağlamaktadırlar (55).
2.2.3.7. Endotelin–1
Muhtemelen gebeliğin uyardığı hipertansiyon etiyolojisinde rol oynayan
kuvvetli vazokonstrüksiyon yapan bir maddedir. Kuvvetli bir uterotonin olan
endotelin–1 gebe olmayan uterustan alınan myometriyum bantlarında kuvvetli
kasılma yapar. Bu etki hücre içi depolardan kalsiyum salınması ya da hücre içerisine
kalsiyum girişini hızlandırarak olmaktadır (7).
17
2.3. Preterm Doğumun Önceden Belirlenmesi
2.3.1. Biyokimyasal Parametreler
Erken doğum eyleminin öngörülebilmesi amacıyla kanda, servikovajinal
sekresyonda, tükürükte ve amniotik sıvıda birçok belirteç incelenmiştir. Bu
belirteçler arasında fetal fibronektin, β-hCG, maternal serum ALP ve AFP, CRF,
CRP, östriol, ferritin, IL–6, nitrit ve nitrat, ICAM–1, IGFBP–1 yer almaktadır.
Biyokimyasal parametrelerden en sık çalışılan servikovajinal fibronektin
ölçümüdür. Fibronektin, fetal membranlar tarafından oluşturulan, 440.000 dalton
molekül ağırlığı olan bir bazal membran glikoproteinidir (56). Fetal fibronektin,
amniotik sıvı, plasental doku ve desidua parietalis ile koryon arasındaki aralıkta
bulunur ve amniotik membranın uterusa yapışmasını sağlar. Normalde 15.
gestasyonel haftaya kadar servikovajinal bölgede bulunur, 16-20 haftadan sonra ise
görülmez (56,57,58). Eğer 22. haftadan sonra servikovajinal fibronektin saptanmış
ise preterm doğum için risk artar ve fetal membranların mekanik ya da
inflamasyonuna bağlı hasarını ve desiduadan ayrıldığını gösterir. Ancak bu pozitiflik,
semptom yok ise anlamlı değildir. Perinatal enfeksiyonda preterm doğum riski,
servikovajinal fibronektin de pozitif ise çok artar. Birçok çalışma fibronektin ile
preterm doğum arasında ilişki olduğunu göstermiştir (56). 27 çalışmadan oluşan bir
meta analizde 34. gebelik haftasından önceki doğumlar incelenmiş fetal fibronektin
taramasının preterm doğumları öngörmedeki sensitivitesi %61 spesifitesi %83
saptanmıştır (59).
35. gebelik haftasının altında, servikal veya vajinal sekresyonlarda fetal
fibronektin varlığı erken doğumun güçlü bir belirleyicisidir (60,61). Goepfert ve
arkadaşları kantitatif fibronektin değerleri ve spontan preterm doğum arasındaki
ilişkiyi değerlendirmek için yaptıkları çalışmada, 2.926 hastada 24, 26, 28 ve 30
gebelik haftalarında, servikal ve vajinal örneklerde, ELİZA yöntemi ile fibronektin
araştırılmıştır. 20–300 ng/ml fetal fibronektin değerlerinde spontan preterm doğum
riskinin arttığı bulunmuştur. İstatistiksel analizler sonucunda 35 hafta öncesi spontan
18
preterm doğumlar için 24–30. haftalar arası 50 ng/ml fetal fibronektin değerinin
belirleyici olduğu kararına varılmıştır (62). Yapılan diğer çalışmalarda da; 24–
36.gebelik haftaları arasında, 50 ng/ml’den yüksek vajinal fetal fibronektin
değerlerinin, spontan preterm doğum riskini arttırdığı ve semptomatik preterm
doğum tehdidinin preterm doğuma ilerlediği, yenidoğanın mortalite ve
morbiditesinin arttığı gösterilmiştir (63,64).
Fetal fibronektin ile serviksin ultrasonografik değerlendirilmesinin birlikte
yapıldığı çalışmalarda; kombine kullanımın preterm doğumu belirlemede, yalnız
birinin kullanıldığı yöntemlere göre daha yüksek sensitiviteye ve negatif prediktif
değere sahip olduğu gösterilmiştir (65,66). Fetal fibronektin ve servikal uzunluk
anlamlı ve aşikar şekilde preterm doğumun tekrarlama riskini etkilemektedir. Iams
ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada, preterm doğum öyküsü olan, 22–24. gebelik
haftalarında fetal fibronektin pozitif olan hastalarda, negatiflere göre preterm doğum
tekrarlama riski iki kat; servikal uzunluğu kısa olup fetal fibronektini pozitif olan
hastalarda, negatif olanlara göre dört kat arttığı bulunmuştur (67).
HCG embriyoyu oluşturan hücrelerin en erken ürettiği hormonlardan biridir.
İmplantasyondan önce ilk embriyonik sinyal olarak ortaya çıkar. HCG 36–40 kDa
molekül ağırlığına sahip bir glikoproteindir. İki alt üniteye sahiptir. Alfa subuniti 92
aminoasitten oluşup TSH (Tiroid stimule edici hormon), FSH (folikül stimüle edici
hormon) ve LH (luteinize edici hormon) deki α-subuniti ile homologdur. Βeta
subuniti 145 aminoasitten oluşmuş olup LH’ya benzemektedir. İmplantasyondan
sonra, hCG temel olarak koryonik villusların sinsityotrofoblast tabakası tarafından
üretilip intervillöz alana salgılanır. Sitotrofoblastlar da kısmen üretime
katılmaktadırlar. hCG beklenen menstrüel kanamadan 7–8 gün önce maternal serum
ve idrarda tespit edilir. Gebeliğin en erken biyokimyasal belirtecidir. HCG’nin erken
gebelik döneminde majör biyokimyasal rolü, progesteron üretimini sağlayan korpus
luteumun devamlılığını sağlamaktır (68).
β-hCG maternal kan ve idrarda ayrıca amniotik sıvıda gebelik boyunca
yüksek konsantrasyonlarda bulunmaktadır. Amniotik sıvıda ve anne kanındaki
19
konsantrasyonlar arasında yakın korelasyon vardır. Konsepsiyondan sonra serum ve
amniotik sıvı β-hCG düzeyleri yükselmeye başlar. 8–12 haftalarda en üst düzeye
ulaşır. Daha sonra düşer ve 18 haftadan sonra gebeliğin geri kalan kısmında plato
çizer. Plato çizerkenki β-hCG maternal serum ve amniotik sıvı konsantrasyonları
sırasıyla ortalama 8000mIU/ml ve 2000mIU/ml dir. Servikovajinal sekresyondaki
artmış β-hCG’ nin kaynağı maternal serum veya amniotik sıvı olabilir. β-hCG’nin
molekül yapısının büyük olmasından dolayı amniotik zarlardan sızarak geçtiği
düşünülmemektedir. Doğum eyleminin başlamasına sekonder olarak gelişen
enflamatuar olayların, maternal serumdaki β-hCG’nin servikovajinal sekresyonlara
geçişine neden olduğu düşünülmektedir. Servikal sekresyonda β-hCG düzeyi 20.
haftaya kadar artmaktadır. 20. haftadan sonra bu değer stabil kalmakta ve ortalama
konsantrasyonu 5,6–7,1 mIU/ml arasında değişmektedir (69,70).
Peter S. Bernstein ve arkadaşlarının yaptıkları bir çalışmada erken doğum
tehdidi ile başvuran gebelerden serviks ve posterior forniksten alınan sekresyonda β-
hCG bakılmış ve test iki hafta arayla tekrar edilmiştir. β-hCG değeri 50 mIU/ml ve
üzerinde gelen hastalarda 34. haftadan önce doğum yapma insidasında önemli bir
artış görülmüştür (71).
L. Sanchez-Ramos ve arkadaşlarının yaptığı başka bir çalışmada
endoserviksten ve posterior forniksten alınan sekresyonlardan kalitatif ve kantitatif β-
hCG ölçümü yapılmıştır. Sonuç olarak hem kalitatif hem de kantitatif β-hCG
ölçümlerinin semptomatik hastalarda erken doğumu öngörmede faydalı olabileceği
ortaya çıkmıştır (69).
Moawad ve arkadaşlarının 2002’de yaptıkları analizde, 24 ve 28. gestasyon
haftasında maternal serumda saptadıkları yüksek ALP ve AFP’nin 32 ve 35. haftadan
önce görülen spontan erken doğum ile korelasyon gösterdikleri bulunmuştur. Ayrıca
28.haftada saptanan yüksek CRH’nin 35 haftadan önce olan doğum ile ilişkisi
belirtilmiştir (72).
20
Maternal C-reaktif protein (CRP) düzeylerinin saptanması: Preterm eylem
etiyolojisinde enfeksiyonun yeri giderek ağırlık kazanmaktadır. Enfeksiyonun bir
akut faz reaktanı olan CRP hızlı artan ve yarılanma süresi kısa olan bir reaktandır.
Preterm eylem nedeni ile takip edilen 203 gebenin CRP değerleri, zar kültürleri ve
histolojik bulgular karşılaştırıldığında, yüksek bulunan CRP’nin amniotik sıvı
enfeksiyonunu ve ilk hafta içinde preterm doğum riskinde artışı gösterdiği
bildirilmiştir (73).
%90’ı fetal kaynaklı olan östriol düzeyi doğum eyleminden 2–4 hafta önce
yükselir. Yapılan çalışmalar, yüksek tükürük östriol düzeylerinin(>2,1 ng/ml)
asemptomatik ve semptomatik gebelerde preterm doğum riskini artırdığını
göstermiştir (74). Fakat östriol diurnal değişiklik gösterir, geceleri pik yapar ve
betametazon uygulaması ile baskılanır (58).
Marvin ve arkadaşları, servikovajinal sıvıda ICAM–1 >3ng/ml esik değerinin,
3 gün içinde doğumu belirlemesi açısından sensitivitesini %33,3, spesifitesini %98,9,
pozitif prediktif değerini %75, negatif prediktif değerini %93,9 olarak bulmuşlardır
(75).
Vajinal sekresyonda 22–32. gebelik haftaları arasında ölçülen total nitrit ve
nitrat konsantrasyonlardaki artma da preterm doğum için tanımlayıcıdır (76).
Bozdağ ve arkadaşları EMR ve preterm doğum eylemi bulunan gebelerin
serum ferritin değerlerini komplikasyonsuz gebelerle karsılaştırmışlar; preterm
doğum eylemi ve EMR olgularının ferritin düzeylerinin, kontrol grubunun ferritin
değerinden daha yüksek bulunduğunu ve farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğunu
bildirmişlerdir. Bu sonuçla, EMR ve preterm doğum eyleminde ferritin düzeyinin
akut faz reaktanı olarak yükseldiğini ve ferritinin preterm doğum tehdidi ve EMR
takibinde kullanılabileceğini destekler nitelikte bulmuşlardır (77).
21
Preterm eylem saptanan hastalardan amniosentez ile alınan örneklerde IL–6
düzeyinin ≥11,3 ng/ml olması halinde % 100 duyarlılık ile amniotik sıvıya mikrobial
invazyon olduğu gösterilmiştir (78).
Akercan ve arkadaşları yaptıkları prospektif çalışmada, 24–36. gebelik
haftalarında, servikal sekresyonlarda fosforile IGFBP–1 (insulin like growth factor
binding protein–1) kalitatif olarak araştırılmıştır. Sağlıklı gebeliği olan kontrol
grubundaki hastalarda IGFBP–1 test negatif olup ve tamamı >37 haftada doğum
yaparken; preterm eylem bulguları olan gebelerden test sonucu pozitif olanların
%33’ü >37 haftada doğum yapmıştır. Fosforile IGFBP test spesifitesi %87,
sensitivitesi %78, PPD %73, NPD %90 bulunmuştur. Yüksek negatif prediktif
değerinden dolayı gereksiz medikal girişimlerden kaçınmada yararlı olabileceği
bildirilmiştir (79).
2.3.2. Klinik ve Ultrasonografik Parametreler
2.3.2.1. Serviksin Digital Muayenesi
Servikal açıklığı belirlemek için yapılan vajinal muayene enfeksiyon riski
taşır. Aynı zamanda prematür membran rüptürüne neden olabilir. Muayeneler
sonrasında maternal kanda prostaglandin seviyesinin arttığı gösterilmiştir. Preterm
eylem tanı ve tedavi prognozunda servikal skorlama yani Bishop skoru kullanılabilir.
34. haftada servikal dilatasyon, silinme ve düşük yerleşimli fetüsün olduğu
gebeliklerde preterm doğum riski artmıştır. Bishop skoru 4–8 olan 32–36 hafta
preterm eylemdeki gebelerin , %13’ünde gebelik 7 günden fazla devam ederken;
skorun 0–3 olduğu gebelerin %89’unda 7 günden fazla devam etmiştir. Servikal
kriterler içinde en önemli faktör internal os’un açık olmasıdır. Ancak vajinal
muayene ile eksternal os kapalı ise internal os’taki değişiklikler fark edilemez.
Eksternal os’ta önemli değişiklikler olmadan internal os’un dilatasyonunu ancak
ultrasonografik olarak gösterebilmek mümkündür.
22
Berghella ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada, preterm doğumu belirlemek
için serviksin manuel ve ultrasonografik muayeneleri karşılaştırılmıştır. Preterm
doğumu belirlemede ultrasonografi ile servikal uzunluk Ölçümünün, elle muayeneye
göre daha iyi bir yöntem olduğu, özellikle yüksek riskli gebelerde 14–22. haftalarda
ultrasonografi ile servikal uzunluk ölçümünün belirleyiciliğinin yüksek olduğu
bildirilmiştir (80).
Zlatnik ve arkadaşları preterm doğum için yüksek riskli gebelerde
ultrasonografinin yararını belirlemek için yaptıkları çalışmada, 16–26. gebelik
haftasındaki hastaların servikal uzunluklarını önce ultrasonografi ile belirleyip sonra
başka bir klinisyen tarafından muayenelerini yaptırmışlardır. Servikal kısalığı
belirlemede ultrasonografi ile servikal uzunluk ölçümünün, dijital muayeneye göre
daha erken bir uyarıcı ve belirleyici olduğunu göstermişlerdir (81).
2.3.2.2. Serviksin Ultrasonografi İle Değerlendirilmesi
Vajinal muayenedeki kişisel faklılıkları ortadan kaldırmak, internal os’taki
erken değişiklikleri belirleyip kesin ve doğru sonuçlara ulaşabilmek amacıyla non-
invaziv bir yöntem olan serviksin ultrasonografi ile değerlendirilmesi düşünülmüştür
(82).
Gebelikte servikal uzunluk en uygun olarak transvajinal sonografi ile
belirlenir. Transabdominal sonografi obezite nedeniyle genellikle güvenilir değildir.
Ayrıca servikal uzunluk ölçümü maternal mesanenin basıncından etkilenir.
Transvajinal ultrasonografide probun servikse aşırı basınç yapmamasına özen
gösterilmelidir. Bu durum serviksin yanlış olarak uzun görülmesine neden olabilir.
Ultrasonografi probu, mesane boşken ön fornikse yerleştirilir (83). Transvajinal
ultrasonografide (TVUSG) servikal uzunluk ölçümü, aynı anda internal os, eksternal
os, servikal kanal ve endoservikal mukozanın görüntülenebildiği kesitte ve ekranın
¾’ünü kapsayacak şekilde büyütülerek yapılmalıdır. İnternal os ve eksternal os
arasındaki uzunluk tek hat üzerinde değilse, lineer bölümler halinde ölçülmeli ve
23
bunlar toplanarak toplam servikal uzunluk bulunmalıdır. Her gebede ölçüm üç kez
yapılmalı ve görüntü kalitesi en iyi olan en kısa uzunluk dikkate alınmalıdır (84,85).
Transvajinal ultrasonografi ile servikal uzunluğun ölçülerek preterm
doğumların öngörüsünü ilk önce Anderson ve arkadaşları yapmışlardır. Rastgele
seçilen 113 gebede 30. haftadan önce servikal uzunluğun 39 mm’nin altında
olmasını, preterm doğum için önemli oranda artmış bir risk olarak belirtmişler
(%25’a karşın %6,7) ve preterm doğumları belirleme hızını %76 bulmuşlardır (86).
Endovajinal ultrasonografi ile ölçümde, servikal uzunluk 3,4 cm’den kısa olduğunda
preterm eylem riskinin %35 olduğu bildirilmiştir (61). Iams ve arkadaşlarının yaptığı
bir çalışmada risk faktörü olan gebelerde erken doğum tahmininde kullanılan testler
karsılaştırılmış ve bu testler arasından serviksin sonografik incelemesinin fetal
fibronektin ve uterin kontraksiyon monitorizasyonuna göre daha üstün olduğu tespit
edilmiştir (87).
Gramellini ve arkadaşları nullipar ve multipar normal gebelerde servikal
uzunluk ve gebelik haftası arasındaki ilişkiyi araştırmışlardır. Servikal uzunluğun
gebelik haftası arttıkça lineer şekilde azaldığını ancak nullipar ve multiparlar
arasında anlamlı bir farklılık olmadığını göstermişlerdir (88).
TVUSG ile servikal hacim ölçümü de yapılabilmektedir. Rozenberg ve
arkadaşları, üç boyutlu ultrasonografi ile serviks hacminin <20 mm³ saptandığında
preterm doğumu belirlemede pozitif prediktif değerinin, servikal uzunluğa göre
artmış olduğunu göstermişlerdir (89).
Preterm eylem açısından anlamlı olabilecek diğer bir kriter servikal kanalda
hunileşmedir (funnelling). İnternal os enine çapı 5 mm veya üzerinde ise hunileşme
pozitif kabul edilen bir çalışmada, hunileşme servikal uzunluğun 30 mm’nin üzerinde
olduğu olguların %1’inde, 16-30 mm arasındaki olguların %25’inde, 15 mm
altındaki ölçümlerin %98’inde mevcut bulunmuştur. Hunileşme saptandığında
preterm doğum hızının 10 kat arttığı gösterilmiştir.
24
Andrews ve arkadaşları, erken preterm doğum öyküsü (16–30.haftalarda)
olan kadınlarda, 20. gebelik haftası öncesi kısa servikal uzunluk (<22 mm) ve
internal os’ta hunileşme saptandığında spontan preterm doğum riskinin arttığını
göstermişlerdir (90). Çetin M. yaptığı çalışmada, hunileşme varlığının tekrarlayan
preterm doğum ile anlamlı derecede ilişkili olduğunu; serviksin transvajinal
ultrasonografik muayenesinin tekrarlayan preterm doğumun belirlenmesinde faydalı
bir yöntem olduğunu göstermiştir (91).
Yapılan bir başka prospektif, gözlemsel bir çalışma sonucunda ise preterm
eylem tanısı alan olgularda, TVUSG ile serviks uzunluğu <15 mm ölçülen olguların,
>15 mm olanlara göre 7 gün içinde, yüksek bir oranda doğum eylemine girdikleri
gözlenmiştir. Bu yöntemin, preterm doğum açısından, fetal fibronektine göre daha
yüksek pozitif prediktif değere sahip olduğu belirtilmiştir (92).
Yapılan istatistiki analizler sonrası USG’de servikal değerlendirmenin tüm
sonuçlar içinde belirleyiciliğinin en fazla olduğu doğrulanmıştır (56) .
2.3.2.3. Tokodinamometre
Uterin aktivitenin değerlendirilmesinde kullanılan bir yöntemdir. Bunun için
ya eksternal tokodinamometre ya da intrauterin basınç kateteri kullanılır. Eksternal
tokodinamometre gebeliğin herhangi bir zamanında uygulanabilir. Uterus fundus
hizasında abdomene dıştan mekanik bir transduser yerleştirilir. Bu transduser
abdominal duvardaki değişiklikleri hisseder ve monitöre bir elektrik sinyal yollar ve
uterus kontraksiyonları grafiğe çizdirilir. Ancak bu alet konuma duyarlıdır ve
maternal obezite, maternal duruş ve hareketle büyük değişiklikler gösterebilir.
Sadece dış değişiklikleri hissettiği için kontraksiyonların sadece frekans ve sürelerini
yazar, şiddetlerine ait bilgi vermese de preterm doğum eyleminin tanısında
kullanılabilir. İntrauterin basınç kateterinin uygulanabilmesi için membranların
rüptüre olması ve serviksin 1–2 cm dilate olması gerektiğinden preterm doğum
eyleminin tanısında yeri yoktur (93).
25
Gebelik ilerledikçe Braxton-Hicks kontraksiyonları artar. Maksimum uterin
aktivite gece ve uyku esnasında, saat 23–01 sıralarında ve en az aktivite 08-14
saatlerinde mevcuttur (94). Sadece uterin aktivite artısı tedavi endikasyonu değildir
ancak yüksek riskli grubun seçimini sağlar. 28–32 haftalarda uterin aktivite saatte
6’dan az olduğunda preterm eylem riski %4,6 iken daha fazla olduğunda %27 olarak
bildirilmiştir (95).
2.4. Preterm Doğum Eyleminin Tanısı
Preterm Doğum Eylemi Belirtileri:
1. Menstrüasyondakine benzer kramplar
2. Pelvik bası hissi
3. Ağrılı ve ağrısız uterus kontraksiyonları
4. Vajinal akıntıda mukoid kıvamda artış
5. Damlama şeklinde vajinal kanama
6. Batın alt kadranda gerginlik hissi
Preterm Doğum Eylemi Tanı Kriterleri:
1. 20. gebelik haftasından sonra, 37 hafta dolmadan başlayan doğum sancıları
2. Dökümante kontraksiyonlar (4/20 dak. veya 6/60 dak.)
3. Muayenede
a. Membran rüptürü veya
b. 2 cm’den fazla servikal açıklık veya
c. %80’den fazla servikal efasman veya
d. İntakt membranlar ve gözlem sırasında servikal değişiklik
Institute for Clinical Systems Improvoment (ICSI) 2004
2.5. Preterm Doğum Eyleminin Tedavisi
Tokolitik ilaçlar kortikosteroidlerin etkisini gösterecek kadar preterm doğumu
geciktirse de, preterm doğum riskini azaltmaz.
26
2.5.1. Yatak istirahatı:
Bu tedavinin amacı uterusa giden kan akımını artırıp intrauterin ortamı
iyileştirmek ve uterus kontraksiyonlarını azaltmaktır. Erken doğum tehdidi olan
gebelere rutin olarak tavsiye edilmektedir. Ancak yatak istirahatının gebelerde uterin
aktiviteyi azalttığı gösterilememiştir (7).
2.5.2. Sedasyon
Sedatifler, hastalarda mevcut olan korku ve anksiyeteyi azaltmada faydalı
olabilir. 6 saat ara ile 100 mg fenobarbital oral veya intramüsküler verilebilir (96).
2.5.3. Hidrasyon
Uterin kontraksiyonların baskılanmasında etkili olduğu iddia edilmektedir.
Genel uygulamada hasta sol yanına yatırılarak, 500 ml Ringer Laktat veya %5
Dekstroz 60 dakika içinde verilir. Takiben kontraksiyonlar duruncaya kadar saatte
150 ml devam edilir. Servikal değişiklik yoksa ve uterin kontraksiyonlar kesilirse
gebe takibe alınır. Bu tedavilere rağmen bir saatin sonunda uterus kontraksiyonları
devam ediyorsa tokolize geçilir (7).
2.5.4. Tokoliz
Tokoliz, uterin kontraksiyonların durdurulması demektir. Preterm eylem
olgularının ancak %20 kadarı tokoliz için uygun bulunmaktadır. 34. hafta altında
preterm eylemdeki kadınlarda kısa süreli tokoliz, kortikosteroid verilip akciğer
maturasyonunun artışı ve hastanın yenidoğan yoğun bakım ünitesi olan bir merkeze
sevki için zaman kazandırır (97). Tokolizin kontraendike olduğu durumlar tablo 4’de
gösterilmiştir.
27
Tablo 4. Tokoliz kontraendikasyonları.
Maternal Hastalıklar Fetal hastalıklar Diğer nedenler
Şiddetli hipertansif hastalık Ölü fetüs Membranların rüptüre olması
Pulmoner veya kardiyak hastalık Fetal distress
Maternal hemoraji Fetal intrauterin enfeksiyon
Hipertiroidi Korioamnionit
Hayatla bağdaşmayan fetal anomali
Eritroblastozis fetalis
Şiddetli intrauterin gelimse geriliği
Dekolman plasenta
Şiddetli polihidramnios veya oligohidramnios
2.5.4.1. Tokolitik İlaçlar
I. Beta-mimetikler:
Beta-1 reseptörler daha çok kalp, ince barsak ve yağ dokusunda bulunurken,
Beta-2 reseptörler çoğunlukla uterus, kan damarları, bronşioller ve diafragmanın düz
kas hücrelerinde bulunurlar. Beta adrenerjik agonistler bu hücrelerdeki
intramembranöz reseptörlere bağlanarak adenilat siklaz enzimini aktive ederler
böylece hücre içi cAMP konsantrasyonu yükselir. cAMP miktarının hücre içinde
artması sonucu bir seri hücresel reaksiyon baslar ve bunların sonucunda hücre içi
kalsiyum seviyesi düşer. cAMP ayrıca myozin hafif zincir kinaz enziminin
fosforilasyonunu sağlayarak myozin hafif zincir kinazın kalmoduline affinitesini
azaltır. Sonuçta myozin hafif zincir kinazın kalsiyuma olan duyarlılığı ve belli
konsantrasyondaki aktivitesi azalır (98). Myometrial hücrenin elektriksel
potansiyelinin azalmasıyla kontraksiyonların durmasına neden olur. β-1 reseptörlere
28
etki ederek kalp hızını da artırır. Maternal kalp atım hızı ilacın kan seviyesini
gösterir. Eğer verilen dozda maternal taşikardi yoksa dozun yeterli olmadığı anlaşılır.
Uterus kontraksiyonları devam ediyorsa ilacın infüzyon hızı nabız 120/dk oluncaya
kadar artırılır.
Yan etkiler:
β-mimetiklerin yan etkilerinin en yoğun görüldüğü sistem kardiyovasküler
sistemdir. Vazodilatasyon sonucu kompansatuar mekanizma olarak kalp hızı, sistolik
kan basıncı ve kardiyak output artar, diastolik basınç düşer, nabız basıncı yükselir.
Aritmilerden de sıklıkla supraventriküler taşikardi görülür. Bu ajanların myokardial
iskemi riski her zaman vardır (99). Nefes darlığı, hiperventilasyon, göğüs ağrısı ve
göğüste sıkışma hissi diğer görülen yan etkilerdir. En tehlikeli ve ölümcül
komplikasyon ise pulmoner ödemdir (100,101). Çoğul gebeliği olup da tokolitik
tedavi alan hastalarda pulmoner ödem riski daha sık olmaktadır.
Betamimetikler, pankreasta glukagon salınımına yol açarlar. Glukoneojenez
ve glikojenoliz sonucu artan kan sekerine cevap olarak insülin salınımı artar, hücre
içine potasyum girişi hızlanır, hipokalemi görülür (100,101). İskelet kasındaki
glikojenoliz sonucu ortaya çıkan laktik asit birikerek hiperlaktikasidemiye neden
olur. Diyabetik olgularda ciddi hiperglisemik ketoasidoza yol açabilir (7).
Bulantı, kusma, epigastrik ağrı, ileus ve ishal gibi diğer yan etkilere sahip
betamimetikler, migren öyküsü olanlarda serebral vazospazma neden olabilirler.
Myastenia gravis hastalığı olanlarda ise kas güçsüzlüğünü arttırabilirler. Ayrıca
sinirlilik, saldırganlık, kaygı, sersemlik, güçsüzlük ve halüsinasyona neden olabilirler
(102).
Fetüs üzerinde de taşikardi, hiperinsülinemi, laktik asidoz, kardiyak aritmi
gibi sorunlara neden olduğu bildirilmiş fakat betamimetiklerin uzun dönemde
olumsuz etkileri görülmemiştir.
29
11 randomize kontrollü çalışmada, 1332 kadında beta-mimetik ve plasebo
etkisi incelenmiştir. Beta-mimetiklerin preterm eylemde 48 saat içinde doğum yapan
kadın sayısını azalttığı ancak perinatal ölüm, neonatal ölüm ve respiratuar distress
sendromunu azaltmada yararı olmadığı gösterilmiştir. Serebral palsi, yenidoğan
ölümü ve nekrotizan enterokolit sonuçları arasında fark bulunamamıştır. Göğüs
ağrısı, dispne, taşikardi, palpitasyon, tremor, bas ağrısı, hipokalemi, hiperglisemi,
bulantı, kusma, fetal taşikardi gibi yan etkiler nedeniyle tedaviyi kesme
betamimetiklerle anlamlı olarak ilişkili bulunmuştur (103).
Tüm tokolitik ilaçlar ve beta-mimetik ajanlar arasında en sık kullanılan ilaç
olma özelliğini koruyan Ritodrin hidroklorid ile ilgili ilk denemeler 1971 yılında
başlamış olup, 1980 yılında tokoliz amacıyla kullanımına izin verilmiştir. İntravenöz
uygulanımdan sonra hızla terapötik düzeye erişir, yarılanma ömrü iki saattir.
Kontraksiyonlar durana veya yan etkiler oluşana kadar doz artırılarak uygulanır.
Eylem durdurulur ise infüzyon en az 12 saat sürdürülür. Terbutalinin etki şekli, yan
etkileri ve kontrendikasyonları ise ritodrine benzer. İntravenöz, subkutan veya oral
yoldan verilebilir.
II. Kalsiyum kanal blokerleri:
Myometrial hücre membranındaki kalsiyum kanallarındaki kalsiyum akımını
inhibe ederek etki ederler. İntrasellüler kalsiyum azalması myometrial
kontraksiyonları bloke etmektedir. Bu grubun en iyi bilinen ilacı nifedipindir (96).
Nifedipin etkili ve ucuz bir tokolitik ajandır. Üstün tokolitik özellikleri ve neonatal
sonuçları nedeniyle beta-mimetiklere tercih edilmeye başlanmıştır (97). Ancak
kullanımının kısıtlayıcı faktörü olarak uteroplasental kan akımındaki olumsuz
değişiklikler rapor edilmiştir (98). Nifedipin uterus düz kasında olduğu gibi diğer düz
kaslarda da (özellikle damar duvarı) gevşemeye neden olur. Bunun sonucunda
hipotansiyon, refleks taşikardi, baş ağrısı ve ciltte kızarıklık gibi yan etkiler görülür
ancak sıklığı azdır.
30
III. Magnezyum sülfat:
Magnezyum sülfat, uzun yıllardır eklampsi nöbetlerinin önlenmesinde
başarıyla kullanılmış bir ilaçtır. Bu tedavi sırasında uterus kasılmalarının azaldığı
fark edilerek tokolitik ajan olarak da kullanılmaya başlanmıştır. Etki mekanizması
tam olarak bilinmemekle beraber, magnezyumun sarkoplazmik retikuluma girmek
için kalsiyumla yarıştığı ve böylece intrasarkoplazmik kalsiyum depolarını düşük bir
seviyeye indirgediği ve uterus kasılmasını azalttığı görüşü ağırlık kazanmaktadır.
Beta-mimetiklerden daha zayıf etkili olmakla beraber daha iyi tolere edilir.
Betamimetiklerin kontrendike veya toksik olduğu durumlarda kullanılır. Uterus
kontraksiyonların durması için gerekli serum konsantrasyonu 4,8- 8,4 mEq/L
arasında olmalıdır. İlacın atılımı böbrekler yoluyla olduğundan böbrek
fonksiyonların ve idrar miktarının izlenmesinin önemi büyüktür (104). Yan etkileri;
solunum depresyonu, refleks kaybı ve pulmoner ödemdir. Fetusta neonatal hipotoni
ve uyku hali görülebilir.
IV. Nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar (NSAID)
Prostaglandinler myometrial “gap junction”ları arttırarak uterin
kontraksiyonları uyarırlar. NSAID’lar siklooksijenaz enzimini inhibe ederek
prostaglandin sentezini kontrol altına alırlar. Prostaglandinlerin servikal
olgunlaşmayı sağlayıcı ve uterin kontraksiyonları başlatıcı etkisini bloke ederler (96).
En sık kullanılan indometazindir. Oral ya da rektal uygulanabilir. Annede
gastrointestinal sistemde bir takım yan etkiler görülebilir. Bulantı ve midede
yanmaya yol açabilirler; peptik ülser ve kanama bozukluklarında
kullanılmamalıdırlar.
Gebeliğin 34. haftasından sonra kullanımı fetal duktus arteriozusta
kapanmaya ve fetal dolaşımın bozulmasına neden olmaktadır. Fetal kan akımını ve
idrar atılımını azaltarak oligohidramniosa sebep olmaktadır (7). Ayrıca, doğum
sonrasında artmış intrakranial kanama, nekrotizan enterokolit riskleri vardır (105).
İndometazin 100mg rektal yükleme dozunu takiben 4–6 saatte bir oral 25-50 mg
31
idame dozu verilerek uygulanır. Potansiyel yan etkilerinden dolayı kullanımı 48
saatle ve 32 haftanın altındaki gebeliklerde sınırlandırılmıştır (98).
V. Oksitosin Antagonistleri
Atosiban, oksitosin reseptörlerini kompetitif olarak inhibe eden bir maddedir.
Preterm doğumu geciktirmede etkili olup maternal açıdan güvenlidir. Ancak
perinatal mortalite ve morbidite üzerine etkileri tartışmalıdır. Etkili olmasına rağmen
oldukça pahalı bir ilaçtır (96).
2.5.4.2. Kortikosteroid Uygulaması
Preterm eylemin tokolitiklerle geciktirilmeye çalışılmasının amaçlarından biri
akciğer matürasyonunun sağlanması için zaman kazanmaktır. RDS (Respiratuar
distress sendromu), 32 haftadan önce doğan bebeklerin %40-50’sini ilgilendiren
önemli bir komplikasyondur (106). Preterm eylemdeki gebe kadınlarda fetal akciğer
matürasyonunu arttırmak için kortikosteroid ilk kez 1972 yılında kullanılmıştır. Fetal
akciğerde etkisini tip 2 pnömositlerden sürfaktan sentez ve salınımını arttırarak
yapmaktadır (107). Randomize kontrollü çalışmaların mata-analizleri, prenatal
kortikosteroid uygulamasının respiratuar distres sendromu insidansını önemli bir
ölçüde azalttığını açık bir şekilde göstermiştir (108,109).
Prenatal kortikosteroid uygulamasının neonatal ölüm, intraventriküler kanama
riskini azalttığı ve neonatal yoğun bakımda kalma süresini azalttığı gösterilmiştir
(110).
24-34 gestasyonel haftalar arasında preterm eylemdeki kadınlara
kortikosteroid tedavisi uygulandığında fetal sağkalımın arttığı görülmüştür (111-
113). Bu tedavi betametazon ile her 24 saatte bir 12 mg intramüsküler 2 doz veya
deksametazon ile her 12 saatte bir 6 mg im 4 doz şeklinde uygulanır.
32
3. GEREÇ VE YÖNTEM
Çalışma Eylül 2008 ile Mart 2009 tarihleri arasında T.C. Sağlık Bakanlığı
Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın
Hastalıkları ve Doğum Kliniği doğumhanesinde ve gebe-izlem polikliniklerinde
yapıldı. Doğumhaneye 24–34 gebelik haftaları arasındaki erken doğum tehdidi
tanısıyla yatırılan 68 gebe hasta grubunu oluşturdu. Yine aynı tarihler arasında 24–34
gebelik haftaları arasında gebe-izlem polikliniklerine rutin antenatal kontrolü için
başvurmuş 80 gebe kadın kontrol grubu olarak çalışmaya dahil edildi. Çalışma
kohort tipi prospektif bir çalışmadır.
Çalışmaya çalışma grubu olarak, 24–34 gebelik haftaları arasında erken
doğum tehdidi tanısıyla doğumhaneye yatırılmış tekil gebelikler dahil edildi. 20
dakikada en az 4 düzenli uterin kontraksiyonu olup servikal dilatasyonu 4 cm’nin
altında olan hastalar erken doğum tehdidi olarak kabul edildi. Kontrol grubuna yine
benzer gebelik haftalarındaki, antenatal takipleri yapılan tekil gebelikler dahil edildi.
Preterm membran rüptürü, vajinal kanama, çoğul gebelik, plasenta previa,
fetal anomali, intrauterin gelişme geriliği, fetal distress, dekolman plasenta tanısı
olanlar, intraamniotik enfeksiyon belirti ve bulguları olanlar, tokoliz alan hastalar
çalışma dışı bırakıldı.
Çalışmaya katılan hastaların yaşları, gravida, parite, abortus sayıları, önceki
gebelikler ile ilgili önemli bilgileri, son adet tarihleri, ilk trimester ultrason bulguları,
güncel ultrason bulguları, örnek alındıktan sonra vajinal muayeneleri yapılarak
kaydedildi. Gestasyonel hafta son adet tarihine göre belirlenip, birinci trimester
ultrasonları ile teyit edildi. Bu değerler arasında 10 günden daha fazla fark var ise
birinci trimester ultrasonu gestasyonel haftayı belirlemede kullanıldı. Çalışma grubu
örnek alındıktan ve vajinal muayene yapıldıktan sonra tokolitik tedavi başlandı.
Hastalara 24 saat arayla iki doz fetal akciğer maturitesi için 12 mg Betametazon
intramüsküler olarak yapıldı. Tedavi ve takip sonrası taburcu olan hastalar doğum
33
zamanlarına kadar takip edildi. Doğum zamanı, doğum şekli ve doğum ağırlığı
kaydedildi. Yine aynı şekilde antenatal takipleri sırasında servikovajinal örnekleri
alınan kontrol grubundaki gebelerde doğum tarihine kadar düzenli olarak takip
edildi.
Hastalardan dijital muayene öncesi, steril spekulum kullanılarak pamuk uçlu
çubuk ile eksternal servikal os’tan ve posterior forniksten servikovajinal sekresyonlar
10 saniye süreyle emdirilip, içerisinde 0.75 ml normal saline bulunan tüpün içine
konularak bir dakika süre ile çalkalandı. Tüpteki servikovajinal sekresyondan 3
damla alınarak chemtrue tek aşamalı β-hCG kasetine (β-hCG hassasiyeti: 20
mIU/ml) damlatılarak kalitatif β-hCG ölçümü yapılıp; geri kalan sıvı laboratuarda
santrifüje edilerek Immulite 2000 hCG kitleri ile kantitatif β-hCG ölçümü yapıldı.
Normal saline içerisine alınan servikovajinal sekresyonlar laboratuara gönderilmeden
önce, buzdolabında en fazla 72 saat tutuldu. Servikovajinal sekresyon β-hCG
kasetine damlatıldıktan sonra 10–15 dakika beklendi. Kaset üzerinde çift çizgi
çıkanlar pozitif, tek çizgi çıkanlar negatif olarak kaydedildi. Erken doğum tehdidi ile
yatan çalışma grubuna, örnek alındıktan sonra, gereken tokolitik tedavi ve steroid
uygulaması yapıldı.
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için
NCSS 2007&PASS 2008 Statistical Software (Utah, USA) programı kullanıldı.
Çalışma verileri değerlendirilirken, tanımlayıcı istatistiksel metodların (Ortalama,
Standart sapma, frekans) yanısıra nicel verilen karşılaştırılmasında student t test;
Mann Whitney u test kullanıldı. Niteliksel verilerin karşılaştırılmasında ise Ki-Kare
test ve Fisher’s exact test ve tanı tarama testleri kullanıldı. Sonuçlar % 95’lik güven
aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi.
34
4. BULGULAR
Çalışma Eylül 2008 ile Mart 2009 tarihleri arasında T.C. Sağlık Bakanlığı
Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın
Hastalıkları ve Doğum Kliniği doğumhanesinde ve gebe-izlem polikliniklerinde 148
kadın üzerinde yapılmıştır. Olgular servikovajinal sekresyon alınarak
değerlendirilmiştir. Erken doğum tehdidi olan 68 olgu “Çalışma Grubu”; erken
doğum tehdidi olmayan 80 olgu ise “Kontrol Grubu” olarak değerlendirildi.
Olguların yaşları 17 ile 43 arasında değişmekte olup, ortalama yaş 26,25±5,90’dır.
Tablo 5. Olgulara ilişkin özellikler.
Min – Max Ort±SD
Yaş 17-43 26,25±5,90
Gravida 1-9 2,08±1,50
Parite 0-6 0,77±1,08
Olguların gravidaları 1 ile 9 arasında değişmekte olup, ortalama 2,08±1,50
olarak saptanmıştır. Parite ise 0 ile 6 arasında değişmekte olup ortalama
0,77±1,08’dir.
Tablo 6. Sonuçlara göre değerlendirmeler.
Çalışma Grubu (n=68) Kontrol Grubu (n=80)
Ort±SD (medyan) Ort±SD (medyan)
+p
+Yaş 24,95±5,52 27,36±6,01 0,013*
++Gravida 2,08±1,48 (2) 2,07±1,53 (2) 0,812
++Parite 0,75±0,96 (0,5) 0,80±1,18 (0) 0,846 + Student t test ++ Mann Whitney U test *p<0,05
35
Çalışma grubu olguların yaşları kontrol grubundan istatistiksel olarak anlamlı
düzeyde düşük olarak saptanmıştır (p<0,05).
Gravida ve parite gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık
göstermemektedir (p>0,05).
Tablo 7. Olgularda gebelik haftalarının dağılımı.
Min – Max Ort±SD
Örnek alınan tarihteki gebelik
haftası 24-34 30,38 ± 2,56
Doğumdaki gebelik haftası 29-42 38,10 ± 2,19
Örnek alınan tarihte olguların gebelik haftaları 24 ile 34 arasında değişmekte
olup ortalama 30,38±2,56’dır.
Doğumdaki gebelik haftaları ise 29 ile 42 arasında değişmekte olup ortalama
38,10±2,19 olarak saptanmıştır.
Tablo 8. Olgularda 34 ve 37 hafta öncesi doğum dağılımı.
n %
Doğ.geb. haftası ≤ 34 hf 8 5,4
Doğ.geb. haftası ≤ 37 hf 37 25
Doğumdaki gebelik haftası 34 haftanın altında olan 8 (%5,4) olgu vardır; 37
haftanın altında olan doğum 37 (%25) olgu bulunmaktadır.
36
Şekil 1. Doğumdaki gebelik haftasına göre dağılımlar.
Tablo 9. Gruplara göre gebelik haftalarının değerlendirmesi.
Çalışma Grubu
(n=68)
Kontrol Grubu
(n=80) Doğumdaki n (%) n (%)
p
Geb.hf ≤ 34 hf 6 (%8,8) 2 (%2,5) ••34
hafta Geb.hf > 34 hf 62 (%91,2) 78 (%97,5) 0,143
Geb.hf ≤ 37 hf 25 (%36,8) 12 (%15,0) •37
hafta Geb.hf > 37 hf 43 (%63,2) 68 (%85,0) 0,002**
• Ki kare test •• Fisher’s exact test **p<0,01
Doğumdaki gebelik haftalarının 34 haftaya göre sınıflamaları; gruplara göre
istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermemektedir (p>0,05).
0
5
10
15
20
25
≤ 34 hf
≤ 37 hf
Doğumdaki Gebelik Haftası
oran (%)
37
8,8
91,2
2,5
97,5
0
10
20
30
40
50
60
70
80
90
100
Çalışma Grubu Kontrol Grubu
Gest.hf ≤ 34 hf Gest.hf > 34 hf
oran (%)
Şekil 2. Gebelik haftası 34 altında ve üzerinde olma oranlarının gruplara göre dağılımı.
Gebelik haftası 37 hafta altında olan olguların oranları çalışma grubu
olgularında anlamlı düzeyde yüksek olarak saptanmıştır (p<0,01).
36,8
63,2
15
85
0
10
20
30
40
50
60
70
80
90
Çalışma Grubu Kontrol Grubu
Gest.hf ≤ 37 hf Gest.hf > 37 hf
oran (%)
Şekil 3. Gebelik haftası 37 altında ve üzerinde olma oranlarının gruplara göre dağılımı.
38
Tablo 10. Kalitatif β-hCG dağılımı.
n %
(+) 66 44,6 Kalitatif β-hCG (n=148)
(-) 82 55,4
Kalitatif β-hCG dağılımı incelendiğinde 66 (%44,6) olguda pozitif; 82
(%55,4) olguda ise negatif olarak saptanmıştır.
Şekil 4. Kalitatif β-hCG dağılımı. Tablo 11. Gruplara göre kalitatif β-hCG değerlendirmeleri.
Çalışma Grubu
(n=68)
Kontrol Grubu
(n=80)
n (%) n (%)
•p
(+) 33 (%48,5) 33 (%41,3) Kalitatif β-hCG
(-) 35 (%51,5) 47 (%58,8) 0,375
•Ki kare test
Kalitatif β-hCG
Kalitatif β-hCG (+)
%44,6 Kalitatif β-hCG
(-) %55,4
39
Kalitatif β-hCG varlığı gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık
göstermemektedir (p>0,05). Çalışma grubu olgularında Kalitatif β-hCG varlığı
kontrole göre bir miktar daha yüksek olarak saptanmıştır. Kalitatif β-hCG’nin pozitif
olmasının erken doğum riski ODDS’sini 1,34 (%95 CI: 0,70-2,57) kat artırmaktadır,
ancak %95 CI aralığının 1’i ihtiva etmesi bulunan riskin çok önemli olmadığı
yolunda bize bilgi vermektedir.
Şekil 5. Gruplara göre kalitatif β-hCG dağılımı.
Tablo 12. Gruplara göre gebelik haftası 34. hafta alındığında kalitatif β-hCG değerlendirmeleri.
<34 hafta >34 hafta
n (%) n (%) •p
Çalışma Grubu
(+) 3 (%50,0) 30 (%48,4) Kalitatif β-hCG
(-) 3 (%50,0) 32 (%51,6) 1,000
Kontrol Grubu
(+) 2 (%100) 31 (%39,7) Kalitatif β-hCG
(-) 0 47 (%60,3) 0,167
•Ki kare test
48,551,5
41,3
58,8
0
10
20
30
40
50
60
Çalışma Grubu Kontrol Grubu
Kalitatif β-hCG (+) Kalitatif β-hCG (-)
oran (%)
40
Çalışma grubu olgularında gebelik haftası 34’ün altında ve üzerinde olan
olguların kalitatif β-hCG pozitifliği oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı
farklılık göstermemektedir (p>0,05).
Kontrol grubu olgularında gebelik haftası 34’ün altında ve üzerinde olan
olguların kalitatif β-hCG pozitifliği oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı
farklılık göstermemektedir (p>0,05).
Tablo 13. Gruplara göre gebelik haftası 37.hafta alındığında kalitatif β-hCG değerlendirmeleri.
<37 hafta >37 hafta
n (%) n (%) •p
Çalışma Grubu
(+) 14 (%56,0) 19 (%44,2) Kalitatif β-hCG
(-) 11 (%44,0) 24 (%55,8) 0,347
Kontrol Grubu
(+) 12 (%100) 21 (%30,9) Kalitatif β-hCG
(-) 0 47 (%69,1) 0,001**
•Ki kare test **p<0,01
Çalışma grubu olgularında gebelik haftası 37’nin altında ve üzerinde olan
olguların kalitatif β-hCG pozitifliği oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı
farklılık göstermemektedir (p>0,05).
Kontrol grubu olgularında gebelik haftası 37’nin altında olan olguların
kalitatif β-hCG pozitifliği oranları 37 hafta üzerinde olanlara göre istatistiksel olarak
anlamlı düzeyde yüksek olarak saptanmıştır (p<0,01).
Kantitatif β-hCG değeri 3,77 ile 678 arasında değişmekte olup ortalama
71,98±99,49; medyan değeri ise 37,15’dir.
41
Tablo 14. Gebelik haftası 34 altında ve üzerinde olanlarda kantitatif β-hCG’nin gruplara göre değerlendirmesi.
Çalışma Grubu
(n=68)
Kontrol Grubu
(n=80) Gebelik haftası
34 hafta Kantitatif β-hCG
Ort±SD
(medyan)
Kantitatif β-hCG
Ort±SD
(medyan)
p
Geb.hf ≤ 34 hf 135,50±152,59
(77,3)
54,40±15,13
(54,40) 1,000
Geb.hf > 34 hf 83,28±117,30
(42,25)
58,55±76,68
(32,65) 0,271
P 0,897 0,339
Mann Whitney U test
Gebelik haftası 34 hafta altında olan olgularda; çalışma ve kontrol
gruplarının kantitatif β-hCG değeri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
görülmemektedir (p>0,05).
Gebelik haftası 34 hafta üzerinde olan olgularda da; çalışma ve kontrol
gruplarının kantitatif β-hCG değeri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
görülmemektedir (p>0,05).
Çalışma grubunda; gebelik haftası 34 hafta altında ve üzerindeki olgularda
kantitatif β-hCG değeri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
görülmemektedir (p>0,05).
Kontrol grubunda; gebelik haftası 34 hafta altında ve üzerindeki olgularda
kantitatif β-hCG değeri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
görülmemektedir (p>0,05).
42
Şekil 6. Çalışma grubu olgularında gebelik haftası 34 olma durumuna göre kantitatif β-hCG değerlerinin dağılımı.
Şekil 7. Kontrol grubunda gebelik haftası 34 olma durumuna göre kantitatif β-hCG değerlerinin dağılımı.
43
Şekil 8. Kontrol grubunda gebelik haftası 34 olma durumuna göre kantitatif β-hCG değerlerinin medyan değerleri.
Tablo 15. Gebelik haftası 37 altında ve üzerinde olanlarda gruplara göre değerlendirmeler.
Çalışma Grubu
(n=68)
Kontrol Grubu
(n=80) Gebelik haftası
37 hafta Kantitatif β-hCG
Ort±SD
(medyan)
Kantitatif β-hCG
Ort±SD
(medyan)
p
Geb.hf ≤ 37 hf 116,73±128,79
(64,4)
59,33±24,66
(55,98) 0,626
Geb.hf > 37 hf 71,12±113,30
(31,8)
58,30±81,61
(27,80) 0,527
P 0,130 0,055
Mann Whitney U test
77,3
42,25
54,4
32,65
0 10 20 30 40 50 60 70 80
Çalışma Grubu Kontrol Grubu
Geb.hf < 34 hf Geb.hf > 34 hf
Kantitatif β -hCG medyan değ.
44
Gebelik haftası 37 hafta altında olan olgularda; çalışma ve kontrol
gruplarının kantitatif β-hCG değeri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
görülmemektedir (p>0,05).
Gebelik haftası 37 hafta üzerinde olan olgularda da; çalışma ve kontrol
gruplarının kantitatif β-hCG değeri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
görülmemektedir (p>0,05).
Çalışma grubunda; gebelik haftası 37 hafta altında ve üzerindeki olgularda
kantitatif β-hCG değeri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
görülmemektedir (p>0,05).
Kontrol grubunda; gebelik haftası 37 hafta altında ve üzerindeki olgularda
kantitatif β-hCG değeri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
görülmemektedir (p>0,05).
Şekil 9. Çalışma grubu olgularında gebelik haftası 37 olma durumuna göre kantitatif β-hCG değerlerinin dağılımı.
45
Şekil 10. Kontrol grubu olgularında gebelik haftası 37 olma durumuna göre kantitatif β-hCG değerlerinin dağılımı.
64,4
31,8
55,98
27,8
0
10
20
30
40
50
60
70
Çalışma Grubu (n=68) Kontrol Grubu (n=80)
Gest.hf ≤ 37 hf Gest.hf > 37 hf
Kantitatif β-hCG medyan değ.
Şekil 11. Kontrol grubu olgularında gebelik haftası 37 olma durumuna göre kantitatif β-hCG’nin medyan değerleri.
46
Tablo 16. Gebelik haftalarına göre kantitatif β-hCG değerlerinin dağılımı.
Kantitatif β-hCG Çalışma Grubu
Kantitatif β-hCG Kontrol Grubu
kanti.bhcg N Ortalama SD Median N Ortalama SD Median
<34 hf 6 135,51 152,30 77,30 2 54,40 15,13 54,40 34. hafta 7 94,97 136,82 50,90 1 61,00 . 61,00 35.hafta 4 103,55 79,79 98,80 2 38,19 28,83 38,19 36.haft 8 128,31 143,18 91,25 7 66,54 26,84 53,40 37.hafta 8 130,91 224,74 49,25 13 78,19 95,09 37,40 38.hafta 10 43,18 41,43 29,75 16 70,04 74,29 34,80 39.hafta 12 66,91 92,78 26,60 19 56,63 98,59 21,50 40.hafta 8 54,59 51,18 39,55 16 42,79 64,12 21,40 41.hafta 5 67,94 67,72 26,40 4 16,68 8,81 15,90 Total 68 87,89 120,34 42,25 80 58,45 75,73 32,70
Gebelik haftalarına göre kantitatif β-hCG değeri Tablo 16’da görülmektedir.
Gebelik haftası arttıkça β-hCG değeri düşüş göstermektedir.
Duyarlılık (Sensitivity): Gerçek hastalar içinden testin hastaları
belirleyebilme özelliğidir.
Özgüllük (Spesifisity): Gerçek sağlamlar içinden testin sağlamları
belirleyebilme özelliğidir.
Pozitif Kestirim Değeri: Test pozitif (hasta) sonucu verdiği zaman, olgunun
gerçekten hasta olması durumunun koşullu olasılığının ölçüsüdür.
Negatif Kestirim Değeri: Test negatif (sağlam) sonucu verdiği zaman,
olgunun gerçekten sağlıklı olma olasılığıdır.
LR(+): Hastalık ODDS’sinin ne kadar değişeceğinin tahmininde kullanılır.
Pozitif olması hastalık ODDS artışını gösterir.
47
LR(-): Hastalık ODDS’sinin ne kadar değişeceğinin tahmininde kullanılır.
Negatif olması hastalık ODDS düşüşünü gösterir.
Tablo 17. Çalışma grubu olgularında 34. hafta ve 37. hafta da β-hCG değerinin tanı tarama testlerine göre değerlendirmeleri.
β-hCG Duyarlılık Özgüllük Pozitif kes.değ. Negatif kes.değ. LR (+) LR (-)
34.hafta
≥20 66,67 29,03 8,33 90,00 0,90 0,94
≥25 50,0 33,87 6,81 87,50 0,76 1,42
≥30 50,0 41,94 7,69 89,66 0,86 1,19
≥35 50,0 43,55 7,89 90,0 0,89 1,15
37.hafta
≥20 76,0 32,56 39,58 70,0 1,13 0,74
≥25 72,0 39,53 40,90 70,83 1,19 0,71
≥30 68,0 48,84 43,58 72,41 1,33 0,66
≥35 68,0 51,16 44,73 73,33 1,39 0,63
Gebelik haftası 34. haftaya göre yapılan değerlendirmelerde; β-hCG değerinin cut-off olarak 20 ve üzeri şeklinde aldığımızda; duyarlılığı
%66,67; özgüllüğü %29,03; pozitif kestirim değeri %8,33; negatif kestirim değeri
%90 olarak saptanmıştır. LR (+) olma oranı 0,90; LR (-) oranı ise 0,94 olarak
saptanmıştır.
β-hCG değerinin cut off olarak 25 ve üzeri şeklinde aldığımızda; duyarlılığı
%50,0; özgüllüğü %33,87; pozitif kestirim değeri %6,81; negatif kestirim değeri
%87,50 olarak saptanmıştır. LR (+) olma oranı 0,76; LR (-) oranı ise 1,42 olarak
saptanmıştır.
β-hCG değerinin cut off olarak 30ve üzeri şeklinde aldığımızda; duyarlılığı %50,0;
özgüllüğü %41,94; pozitif kestirim değeri %7,69; negatif kestirim değeri %89,66
48
olarak saptanmıştır. LR (+) olma oranı 0,86; LR (-) oranı ise 1,19 olarak
saptanmıştır.
β-hCG değerinin cut off olarak 35 ve üzeri şeklinde aldığımızda; duyarlılığı %50;
özgüllüğü %43,55; pozitif kestirim değeri %7,89; negatif kestirim değeri %90 olarak
saptanmıştır. LR (+) olma oranı 0,89; LR (-) oranı ise 1,15 olarak saptanmıştır.
Şekil 12. Çalışma grubunda gebelik haftası 34. haftaya göre yapılan ROC eğrisi.
Gebelik haftası 37. haftaya göre yapılan değerlendirmelerde;
β-hCG değerinin cut off olarak 20 ve üzeri şeklinde aldığımızda; duyarlılığı
%76,0; özgüllüğü %32,56; pozitif kestirim değeri %39,58; negatif kestirim değeri
%70,0 olarak saptanmıştır. LR (+) olma oranı 1,13; LR (-) oranı ise 0,74 olarak
saptanmıştır.
β-hCG değerinin cut off olarak 25 ve üzeri şeklinde aldığımızda; duyarlılığı %72;
özgüllüğü %39,53; pozitif kestirim değeri %40,90; negatif kestirim değeri %70,83
olarak saptanmıştır. LR (+) olma oranı 1,19; LR (-) oranı ise 0,71 olarak
saptanmıştır.
β-hCG değerinin cut off olarak 30 ve üzeri şeklinde aldığımızda; duyarlılığı %68;
özgüllüğü %48,84; pozitif kestirim değeri %43,58; negatif kestirim değeri %72,41
49
olarak saptanmıştır. LR (+) olma oranı 1,33; LR (-) oranı ise 0,66 olarak
saptanmıştır.
β-hCG değerinin cut off olarak 35 ve üzeri şeklinde aldığımızda; duyarlılığı
%68; özgüllüğü %51,16; pozitif kestirim değeri %44,73; negatif kestirim değeri
%73,33 olarak saptanmıştır. LR (+) olma oranı 1,39; LR (-) oranı ise 0,63 olarak
saptanmıştır.
Şekil 13. Çalışma grubunda gebelik haftası 37. haftaya göre yapılan ROC eğrisi.
50
Tablo 18. Kontrol grubu olgularında 34. hafta ve 37. haftada β-hCG değerinin tanı tarama testlerine göre değerlendirmesi.
β-hCG Duyarlılık Özgüllük Pozitif kes.değ. Negatif kes.değ. LR (+) LR (-)
34.hafta
≥20 100 35,90 3,84 100 1,56 0
≥25 100 42,31 4,25 100 1,73 0
≥30 100 48,72 4,76 100 1,95 0
≥35 100 52,56 5,12 100 2,11 0
≥50 50,0 67,95 3,84 98,18 1,56 0,74
37.hafta
≥20 91,66 39,71 21,15 96,43 1,52 0,21
≥25 91,66 47,06 23,40 96,97 1,73 0,18
≥30 91,66 54,41 26,19 97,37 2,01 0,15
≥35 91,66 58,82 28,20 97,56 2,23 0,14
≥50 58,33 72,06 26,92 90,74 2,09 0,58
Gebelik haftası 34. haftaya göre yapılan değerlendirmelerde;
β-hCG değerinin cut off olarak 20 ve üzeri şeklinde aldığımızda; duyarlılığı
%100; özgüllüğü %35,90; pozitif kestirim değeri %3,84; negatif kestirim değeri
%100 olarak saptanmıştır. LR (+) olma oranı 1,56; LR (-) oranı ise 0 olarak
saptanmıştır.
β-hCG değerinin cut off olarak 25 ve üzeri şeklinde aldığımızda; duyarlılığı
%100; özgüllüğü %42,31; pozitif kestirim değeri %4,25; negatif kestirim değeri
%100 olarak saptanmıştır. LR (+) olma oranı 1,73; LR (-) oranı ise 0 olarak
saptanmıştır.
β-hCG değerinin cut off olarak 30 ve üzeri şeklinde aldığımızda; duyarlılığı
%100; özgüllüğü %48,72; pozitif kestirim değeri %4,76; negatif kestirim değeri
%100 olarak saptanmıştır. LR (+) olma oranı 1,95; LR (-) oranı ise 0 olarak
saptanmıştır.
51
β-hCG değerinin cut off olarak 35 ve üzeri şeklinde aldığımızda; duyarlılığı
%100; özgüllüğü %52,56; pozitif kestirim değeri %5,12; negatif kestirim değeri
%100 olarak saptanmıştır. LR (+) olma oranı 1,56; LR (-) oranı ise 0 olarak
saptanmıştır.
β-hCG değerinin cut off olarak 50 ve üzeri şeklinde aldığımızda; duyarlılığı
%50; özgüllüğü %67,95; pozitif kestirim değeri %3,84; negatif kestirim değeri
%98,18 olarak saptanmıştır. LR (+) olma oranı 2,11; LR (-) oranı ise 0,74 olarak
saptanmıştır.
Şekil 14. Kontrol Grubunda Gebelik haftası 34. haftaya göre yapılan ROC eğrisi. Gebelik haftası 37. haftaya göre yapılan değerlendirmelerde;
β-hCG değerinin cut off olarak 20 ve üzeri şeklinde aldığımızda; duyarlılığı
%91,66; özgüllüğü %39,71; pozitif kestirim değeri %21,15; negatif kestirim değeri
52
%96,43 olarak saptanmıştır. LR (+) olma oranı 1,52; LR (-) oranı ise 0,21 olarak
saptanmıştır.
β-hCG değerinin cut off olarak 25 ve üzeri şeklinde aldığımızda; duyarlılığı %91,66;
özgüllüğü %47,06; pozitif kestirim değeri %23,40; negatif kestirim değeri %96,97
olarak saptanmıştır. LR (+) olma oranı 1,73; LR (-) oranı ise 0,18 olarak
saptanmıştır.
β-hCG değerinin cut off olarak 30 ve üzeri şeklinde aldığımızda; duyarlılığı
%91,66; özgüllüğü %54,41; pozitif kestirim değeri %26,19; negatif kestirim değeri
%97,37 olarak saptanmıştır. LR (+) olma oranı 2,01; LR (-) oranı ise 0,15 olarak
saptanmıştır.
β-hCG değerinin cut off olarak 35 ve üzeri şeklinde aldığımızda; duyarlılığı
%91,66; özgüllüğü %58,82; pozitif kestirim değeri %28,20; negatif kestirim değeri
%97,56 olarak saptanmıştır. LR (+) olma oranı 2,23; LR (-) oranı ise 0,14 olarak
saptanmıştır.
β-hCG değerinin cut off olarak 50 ve üzeri şeklinde aldığımızda; duyarlılığı
%58,33; özgüllüğü %72,06; pozitif kestirim değeri %26,92; negatif kestirim değeri
%90,74 olarak saptanmıştır. LR (+) olma oranı 2,09; LR (-) oranı ise 0,58 olarak
saptanmıştır.
53
Şekil 15. Kontrol grubunda gebelik haftası 37. haftaya göre yapılan ROC eğrisi. İstatistiksel İncelemeler
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için
NCSS 2007&PASS 2008 Statistical Software (Utah, USA)programı kullanıldı.
Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodların (Ortalama,
Standart sapma, frekans) yanı sıra nicel verilen karşılaştırılmasında student t test;
Mann Whitney u test kullanıldı. Niteliksel verilerin karşılaştırılmasında ise Ki-Kare
test ve Fisher’s exact test ve tanı tarama testleri kullanıldı. Sonuçlar % 95’lik güven
aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi.
54
5. TARTIŞMA VE SONUÇ
Perinatal ve neonatal bakımdaki ilerlemelere rağmen, erken doğum neonatal
morbidite ve mortalitenin önemli bir nedenidir. Preterm eylem tehdidi olguları
insidansının gerçek preterm eylem insidansından yüksek olması, birçok yan etkiye
sahip olan tokolitik ilaçların gereksiz uygulanması, buna bağlı yüksek maliyet,
gereksiz hastane yatışları ve üçüncü düzey merkeze transfere neden olmaktadır.
Gerçekten erken doğum riski olanları, tedaviye ihtiyacı olmayanlardan ayırt etmek
için son zamanlarda ilgi ultrason ve biyokimyasal belirteçler üzerine yoğunlaşmıştır.
Erken doğum eylemi tanısının daha güvenilir bir şekilde konabilmesi amacıyla
kanda, tükürükte ve servikovajinal sekresyonda bazı biyokimyasal belirteçler
incelenmiştir. Biz de çalışmamızda servikovajinal sekresyonda kalitatif ve kantitatif
β-hCG ölçümünün erken doğumu öngörmedeki etkinliğini araştırmaya çalıştık.
Çalışmaya 68’i çalışma grubu, 80’i kontrol grubu olmak üzere 148 olgu dahil edildi.
Demografik özelliklerin değerlendirilmesinde olguların yaşları 17 ile 43
arasında değişmekte idi (ort.26,25±5,90). Yaş dağılımına göre çalışma grubu ve
kontrol grubu karşılaştırıldığında, çalışma grubunda medyan değer 24,95±5,52
kontrol grubunda ise 27,36±6,01 olduğu saptandı. Yaş dağılımındaki bu anlamlı
farklılığın sonuca etkisi konusunda ek çalışmalar yapılabilir. Olgular gravida ve
paritelerine göre değerlendirildiğinde çalışma ve kontrol grubu arasında istatistiksel
anlamlı fark saptanmadı. Güvenal ve arkadaşlarının 2001 yılında yaptığı çalışmada
demografik ve obstetrik özellikler açısından anlamlı fark bulunmamıştır (114).
Servikovajinal sekresyon örneği 24 ile 34 gebelik haftaları arasındaki
hastalardan alındı. Olguların doğumdaki gebelik haftaları ise 29 ile 42 arasında
değişmekte idi. Tüm olgular arasında 34. gebelik haftasından önce doğum yapan
olgu sayısı 8 (%5,4), 37. gebelik haftasından önce doğum yapan olgu sayısı 37 (%25)
olup 34.haftadan önce doğumun gerçekleşmesi açısından çalışma ve kontrol grupları
arasında istatistiksel anlamlı fark saptanmadı. Fakat 37. gebelik haftasından önce
55
doğum değerlendirildiğinde, çalışma grubunda kontrol grubuna göre istatistiksel
anlamlı düzeyde yüksek olarak saptanmıştır (p<0,01).
Olgulardan alınan örneklerde β-hCG düzeyinin öncelikle kalitatif
değerlendirmesi yapılmıştır. Kalitatif β-hCG sonucuna göre çalışma ve kontrol
grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır (p>0,05).
Çalışma grubu olgularında kalitatif β-hCG pozitifliği kontrol grubuna göre bir miktar
daha yüksek olarak saptanmıştır. Kalitatif β-hCG’nin pozitif olması erken doğum
riski Odds’ini 1,34 kat artırmaktadır ancak %95 CI aralığının 1’i ihtiva etmesi
bulunan riskin çok önemli olmadığı hakkında bilgi vermektedir.
Hem çalışma hem de kontrol grupları kendi içinde değerlendirildiğinde 34
hafta altında ve üzerinde doğum yapma ile kalitatif β-hCG pozitifliği oranları
arasında istatiksel olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır (p>0,05). Bu parametreyi
37. hafta altında ve üzerinde doğumun gerçekleşmesine göre değerlendirdiğimizde
ise çalışma grubunda istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmezken, kontrol
grubunda kalitatif β-hCG pozitifliğinin 37 hafta öncesi doğum yapanlarda, 37 hafta
sonrası doğum yapanlara göre daha yüksek olduğu saptanmıştır (p<0,01). L.Sanchez-
Ramos ve arkadaşlarının 2003 yılında erken doğum tehdidi ile başvuran hastalarda
yaptığı çalışmada, 24 ile 34 gebelik haftaları arasında yapılan servikovajinal
sekresyonda kalitatif β-hCG pozitifliğinin preterm doğum insidansında önemli bir
artış ile birlikte olduğu bildirilmektedir (RR:2,62, %95 CI 1,38-4.98) (69).
Alınan örneğin kalitatif β-hCG incelemesinden sonra, hem çalışma hem de
kontrol grubunda kantitatif değerlendirilmesi yapıldı. Çıkan sonuçların 34 ve 37
hafta öncesi doğumla olan ilişkisi istatistiksel olarak değerlendirildi. Çalışma grubu
ve kontrol grubu arasında ve kendi içlerinde 34 ve 37 hafta önce ve sonrası doğum
arasında istatistiksel anlamlı fark bulunamadı. Gebelik haftalarına göre kantitatif β-
hCG değerlerinin dağılımına bakıldığında gebelik haftası arttıkça β-hCG değerinin
düşüş gösterdiği görüldü.
56
Çalışma grubunda 34.gebelik haftasına göre yapılan ROC eğrisinde belirgin
bir kırılma noktası olmadığı görüldü. β-hCG cut-off değeri 20 mIU/ml ve üzeri
olarak alındığında duyarlılığı %66,67, özgüllüğü %29,03, pozitif kestirim değeri
%8,33, negatif kestirim değeri %90 olarak saptanmıştır. Çalışma grubunda
37.gebelik haftasına göre yapılan ROC β-hCG cut-off değeri 20 mIU/ml ve üzeri
olarak alındığında duyarlılığı %76,0, özgüllüğü %32,56, pozitif kestirim değeri
%39,58, negatif kestirim değeri %70 olarak saptanmıştır. L.Sanchez-Ramos ve
arkadaşlarının yaptığı çalışmada, 37 gebelik haftasına göre β-hCG cut-off değeri 19
mIU/ml ve üzeri olarak alındığında duyarlılığı %55,6, özgüllüğü %71,2, pozitif
kestirim değeri %46,9, negatif kestirim değeri %77,8 olarak bildirilmiştir (69). İki
çalışma karşılaştırıldığında, bizim çalışmamızda duyarlılık, diğer çalışmada özgüllük
daha yüksek izlenmektedir. Ayrıca çalışmamızda L.Sanchez-Ramos ve
arkadaşlarının yaptığı çalışmadan farklı olarak, erken doğum tehdidi olmayan
hastalarda (kontrol grubu) da kantitatif β-hCG değerlendirilmiştir. 34 ve 37. haftalara
göre ROC eğrisi yapılmıştır. β-hCG cut-off değeri 35 mIU/ml ve üzeri olarak
alındığında 34 hafta öncesi doğum için duyarlılığı %100; özgüllüğü %52,56; pozitif
kestirim değeri %5,12; negatif kestirim değeri %100 olarak bulunmuştur. Fakat bu
grupta hasta sayısının az olması sonuçların değerlendirilmesinde göz önünde
bulundurulmalıdır. β-hCG cut-off değeri 35 mIU/ml ve üzeri olarak alındığında 37
hafta öncesi doğum için duyarlılığı %91,66; özgüllüğü %58,82; pozitif kestirim
değeri %28,20; negatif kestirim değeri %97,56 olarak bulunmuştur.
L. Sanchez-Ramos ve arkadaşlarının 86 erken doğum tehdidi olan gebede
yaptığı bu çalışmada, 37 hafta öncesi doğum yapma ile termde doğum yapmayı
öngörmesi açısından, servikovajinal sekresyonda kalitatif ve kantitatif β-hCG
değerlendirmenin faydalı olabileceği sonucuna varmışlardır (69).
Güvenal ve arkadaşlarının 2001 yılında yaptığı çalışmada, erken doğum
tehdidi ile başvuran 17 hasta ile 43 kontrol grubu değerlendirilmiştir. Servikovajinal
sekresyonda β-hCG ve prolaktin bakmanın erken doğum eylemini öngörmedeki
etkisi araştırılmış. Çalışmada 24-36 haftalar arasındaki gebelerden örnek alınmıştır.
Erken doğum yapanlarla termde doğum yapanlar kıyaslandığında erken doğum
57
yapanlarda servikovajinal sekresyonda β-hCG ve prolaktin düzeyi belirgin olarak
yüksek bulunmuştur. β-hCG cut-off değeri 27,1 mIU/ml olarak alındığında
duyarlılığı %87,5; özgüllüğü %65,4; pozitif kestirim değeri %28; negatif kestirim
değeri %97 olarak bulunmuştur. Çalışmanın sonucunda servikovajinal sekresyonda
β-hCG ölçümünün erken doğumu öngörmede faydalı olabileceği fakat prolaktinin bu
konuda yeterince duyarlı bir test olmadığı bildirilmiştir (114).
Garshasbi ve arkadaşlarının 2004 yılında yaptığı çalışmada servikovajinal
sekresyonda β-hCG bakılmış. β-hCG cut-off değeri 77,8 mIU/ml olarak alındığında
duyarlılığı %87,5; özgüllüğü %97; pozitif kestirim değeri %88,5; negatif kestirim
değeri %98 olarak bulunmuştur. Sonuç olarak servikovajinal sekresyonda β-hCG
erken doğumu öngörmede faydalı bulunmuş (115).
Çalışmamıza dahil edilen hasta sayısı, bu konu ile ilgili yapılmış birçok
çalışmaya göre daha fazladır. Bizim çalışmamızda olduğu gibi hem kalitatif hem de
kantitatif β-hCG değerlendirilmesinin birlikte yapıldığı bir çalışma mevcuttur.
Sonuç olarak; 37. gebelik haftasından önce doğum değerlendirildiğinde,
çalışma grubunda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek
saptanmıştır (p<0,01). Kontrol grubunda kalitatif β-hCG pozitifliğinin 37 hafta
öncesi doğum yapanlarda, 37 hafta sonrası doğum yapanlara göre daha yüksek
olduğu saptanmıştır (p<0,01). Gebelik haftalarına göre kantitatif β-hCG değerlerinin
dağılımına bakıldığında gebelik haftası arttıkça β-hCG değerinin düşüş gösterdiği
görüldü. Kantitatif β-hCG grup içi ve gruplar arasında değerlendirildiğinde
istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı. Bu nedenle ROC eğrisinde
istatistiksel olarak anlamlı bir cut-off değeri belirlenemedi. Bizim çalışmamızda
erken doğum eylemini öngörmede kalitatif ve kantitatif β-hCG değerinin duyarlılık
ve özgüllüğünün yüksek olmadığı sonucuna varıldı.
58
6. ÖZET
Çalışmamızın amacı, erken doğum tehdidi ile yatırılan gebelerde ve rutin
antenatal takipleri yapılan gebelerde servikovajinal sekresyonda β-hCG düzeyinin
kalitatif ve kantitatif ölçümünün erken doğumu öngörmedeki etkinliğinin
değerlendirilmesidir.
Çalışma Eylül 2008 ile Mart 2009 tarihleri arasında T.C. Sağlık Bakanlığı
Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın
Hastalıkları ve Doğum Kliniği doğumhanesinde ve gebe-izlem polikliniklerinde
yapıldı. Doğumhaneye 24–34 gebelik haftaları arasındaki erken doğum tehdidi
tanısıyla yatırılan 69 gebe hasta grubunu oluşturdu. Yine aynı tarihler arasında 24–34
gebelik haftaları arasında gebe-izlem polikliniklerine rutin antenatal kontrolü için
başvurmuş 80 gebe kadın kontrol grubu olarak çalışmaya dahil edildi. Çalışma
kohort tipi prospektif bir çalışmadır.
Hastalardan pamuk uçlu çubuk ile servikovajinal sekresyonlar alındı. Alınan
materyalden kalitatif β-hCG ölçümü yapılıp; geri kalan sıvı laboratuarda santrifüje
edilerek Immulite 2000 hCG kitleri ile kantitatif β-hCG ölçümü yapıldı. Normal
saline içerisine alınan servikovajinal sekresyonlar laboratuara gönderilmeden önce,
buzdolabında en fazla 72 saat tutuldu. Erken doğum tehdidi ile yatan hasta grubuna,
örnek alındıktan sonra, gereken tokolitik tedavi ve steroid uygulaması yapıldı.
Çalışma grubu ve kontrol grubu kalitatif ve kantitatif β-hCG değerleri
istatiksel olarak incelendi. İnceleme heriki grup arasında ve grup içi 34 ve 37.
gebelik haftalarından önce ve sonra doğum yapmalarına göre yapıldı.
Yapılan istatistiksel analizler sonucunda, kontrol ve çalışma grupları arasında
ve gruplar içinde, 34 ve 37. gebelik haftalarından önce doğum yapma açısından
kalitatif ve kantitatif β-hCG değerleri arasında anlamlı fark saptanmadı. Bu nedenle
ROC eğrisinde istatistiksel olarak anlamlı bir cut-off değeri belirlenemedi. Bizim
59
çalışmamızda erken doğum eylemini öngörmede kalitatif ve kantitatif β-hCG
değerinin duyarlılık ve özgüllüğünün yüksek olmadığı sonucuna varıldı.
Servikovajinal sekresyonda β-hCG’nin erken doğumun öngörülmesinde
biyokimyasal bir belirteç olarak kullanılabilmesi için daha fazla sayıda ve daha geniş
kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır.
60
7. KAYNAKLAR
1. James D.K, Steer P.J, Weiner C.P, Gonik B. Yüksek riskli gebelikler (Çev: Cengiz
L,Şükür Y.E) s.1304, Güneş Tıp Kitabevleri, İstanbul, 2008.
2. Copper RL, Goldenberg RL, Creasy RK, DuBard MB, Davis RO, Entmann SS, et
al., A multicenter study of preterm birth weight and gestational age-spesific neonatal
mortality. Am J Obstet Gynecol 1993;168(1 Pt 1):78-84.
3. Crowley PA. Antenatal corticosteroid therapy: a meta analysis of randomized
trials 1972- 1994. Am J Obstet Gynecol 1995;173(1):322-335.
4. King JF, Grant A, Keirse MJ, Chalmers I. Beta mimetics in preterm labour: an
overview of the randomised controlled trials. Br J Obstet Gynecol 1988;95(3):211-
22.
5. Kragt H, Keirse MJNC: How accurate is a woman’s diagnosis of threatened
preterm delivery. In Chalmers I, Enkin M; Keirse MJNC (eds): Pre-term Labour:
Effective Care in Pregnanacy and Childbirth, Vol. 1. Oxford, Oxford University
Pres, 1989,pp694-745.
6. Pircon RA, Strassner HT, Kirz DS, Towers CV. Controlled trial of hydration and
bed rest vs. bed rest alone in the evaluation of prterm uterine contractions. Am J
Obstet Gynecol 1989;161(3):775-779.
7. Gelisen O. Erken Doğum. Maternal-Fetal Tıp ve Perinatoloji. (e.d.)/ Beksaç MS,
Demir N, Koç A. in: OBSTETRİK; Maternal-Fetal Tıp ve Perinatoloji. Ankara:
Medikal Network, 2001:1149-1155.
8. Creasy R.K. Preterm labor and delivery in: Creasy R.K, Resnik R. (eds). Maternal
Fetal Medicine - Principles and Practice. Saunders, Philedelphia pp:494.
9. Errol R. Norwitz and Julian N. Robinson. A Systematic Approach to the
management of Preterm Labor. Seminars in perinatology, Vol 25, No 4,2001:223-
235.
10. Amon E. Preterm labor. In : Reece EA, Hobbins JC, editors. Medicine of the
fetus and mothers. Philadelphia: Lippincott-Raven;1999.p.1529-79.
11. Rush RW, Davey DA, Segall ML. The effect of preterm delivery on perinatal
mortality. Br J Obstet Gynaecol 1978;85:806-11.
61
12. Macones GA, Parry S, Elkousy M, et al. A polymorphism in the prometer region
of TNF and bacterial vaginosis: preliminary evidence of gene-environment
interaction in the etiology of spontaneous preterm birth. Am J Obstet Gynecol
2004;190(6):1504-1508.
13. Monaghan SC, Little RE, Hulchiy O, et al. Risks factors for spontaneous preterm
birth in two urban areas of Ukraine. Pediatr Perinat Epidemiol 2001;15:123-130.
14. Marti-Carvajal A, Pena-Marti G, Comunıan-Carrasco G, et al. Prematurity and
maternal folate deficiency: anemia during pregnancy study group results in Valencia,
Venezuela. Arch Latinoam Nutr 2004;54(1):45-49.
15. Bondevik GT, Lie RT, Ulstein M, Kvale G. Maternal hematological status and
risk of low birth weight and pretem delivery in Nepal. Acta Obstet Gynecol Scand
2001;80(5):402-408.
16. Vahratian A, Siega-Riz AM, Savitz DA, Thorp JM. Multivitamin use and the risk
of preterm birth. Am J Epidemiol 2004;160(9):886-892.
17. Holzman C, Paneth N, Little R, Pinto-Martin J. Perinatal brain injury in
premature infants born to mothers using alcohol in pregnancy. Pediatrics 1995;95:66-
68.
18. Centers for Disease Control and Prevention (CDC). Smoking during pregnancy –
United States, 1990-2002. MMWR Morb Mortal Wkly Rep. 2004;53(39):911-915.
19. Cnattingius S. The epidemiology of smoking during pregnancy: smoking
prevalance, maternal characteristics and pregnancy outcomes. Nicotine Tob Res
2004,6Suppl2:125-140.
20. Kesim MD. Sigara ve gebelik. Şişli Etfal Hastanesi Tıp Bülteni 2004,38(2):7-14.
21. Egawa M,Yasuda K, Nakajima T, et al. Smoking enhances oxytocin-induced
rhytmic myometrial contraction. Biol Reprod 2003,68(6):2274-2280.
22. Kyrklund-Blomber NB, Cnattingius S. Preterm birth and maternal smoking: Risk
related to gestational age and on set of delivery. Am J Obstet Gynecol
1998;179:1051-1055.
23. Cunningham FG, Gant NF, Leveno KJ, et al. Preterm Birth. Mc Graw-Hill
Companies. 2001; 689-727.
24. Covington DL, Hage M, Hall T, Mathis M. Preterm delivery and severity of
violance during pregnancy. J Reprod Med 2001;46:1031-1039.
62
25. Dayan J, Creveuil C, Helicovie ZM. Role of anxiety and depression in the on set
of spontaneous preterm labor. Am J Epidemiol 2002;155:293-301.
26. Copper RL, Goldenberg RL, Das A, Elder N, Swain M, Norman G, Ramsey R,
Cotroneo P, Collins BA, Johnson F, Jones P, Meier AM. The preterm prediction
study: Maternal stres is associated with spontaneous preterm birth at less than thirty-
five weeks’ gestation. Natıonal Instıtute of Child Health and Human Development
Maternalfetal Medicine units Network. Am J Obstet Gynecol 1996;175:1286-1290.
27. Kesim M, Erdem H, Keklikoğlu M, Karlık İ. Adolesan gebelerde prematürite ve
düşük doğum ağırlığı görülme sıklığı. Jinekoloji ve Obstetrik Dergisi 1993;7(2):111-
113
28. Jacobsson B, Ladfors L, Milsom I. Advanced maternal age and adverse perinatal
outcome. Obstet Gynecol 2004;104(4):727-733.
29. Strobino DM, Ensminger ME, Kim Yj, Nanda J. Mechanisms for maternal age
differences in birth weight . American Journal of Epidemiology 1995;142: 504-514.
30. Stevens–simon C, Barrett J, Mc Gregor JA, et al. Short cervix: a cause of preterm
delivery in young adolescents. J Matern Fetal Med 2000,9(6):342-347.
31. Meis PJ, Michielutte R, Pters TJ, et al. Factors associated with preterm birth in
Cardiff, Wales. Univariable and multivariable analysis. Am J Obstet Gynecol
1995;173:590-597.
32. Lumley J. Epidemiology of preterm birth. İlailleres Clin Obstet Gynecol
1993;7:477-498.
33. Sezer H, Özden S, Bozdağ H, Dayıcıoğlu V. Gebeliğin üçüncü trimesterinde
düşük hemoglobin düzeyinin preterm doğum oranı ve yenidoğan doğum ağırlığı
üzerine etkisi. Zeynep Kamil Tıp Bülteni 2002;33(4):7-10.
34. Sebire NJ, Snijders RJM, Hughes K, et al. The hidden mortality of
monochorionic twin pregnancies. Br J Obstet Gynecol 1997;104:1203-1207.
35. Parsons MT, Spellacy WN. Erken Doğum Eylemi. İn: Danforth Obstetrik ve
Jinekoloji. Scott JR, Disaia PJ, Hammond CB, Spellacy WN. JB Lippincott
Company 7.Baskı. Yüce reklam/yayım/dağıtım, İstanbul. 1997:289-304.
36. Gelişen O, Çalışkan E. Erken Membran Rüptürü. Maternal-Fetal Tıp ve
Perinatoloji ÇG. (e/d)/ Beksaç MS, Demir N, Koç A. İn: OBSTETRİK; Maternal-
Fetal Tıp ve Perinatoloji. Ankara: Medikal Network, 2001:1156-1165.
63
37. Hillier SL, Nugent RP, Eschenbach DA. Association between bacteriel vaginosis
and preterm delivery of a low birth weight infant. N England J Med 1995;333:1737-
742.
38. Platz-Christensen JJ, Mattsby-Baltzer I, Thomsen P, Wiqvist N: Endotoxin and
interleukin-1 alpha in the cervical mucus and vaginal fluıd of pregnant women with
bacterial vaginosis. Am J Obstet Gynecol 1993;169:1161-1163.
39. Cotch MF, Pastorek JG 2nd, Nugent RP, Hillier SL, Gibbs RS, Martin DH,
Eschenbach DA, Edelman R, Carey JC, Regan JA, Krohn MA, Klenaboff MA, Rao
AV, ÖRhoads GG: Trichomonas vaginalis associated with low birth weight and
preterm delivery. The Vaginal Infections and Prematurity Study Group. Sex Transm
Dis 24:353,1997.
40. Mc Donald HM, O’loghlin JA, Jolley P. Prenatal microbiological risk factors
associated preterm birth. Br J Obstet Gynecol 1992;9:190-191.
41. Andrews WW, Goldenberg RL, Mercer B, et al: The Preterm Prediction Study:
Association of mid-trimester genitourinary chlamydia infection with subsequent
spontaneous preterm birth. Am J Obstet Gynecol 2000;183:662-663.
42. Nguyen DP,Gerber S,Hohlfeld P, et al. Mycoplasma hominis in mid-trimester
amniotic fluid: relation pregnancy outcome. J Perinat Med 2004;32(4):323-326.
43. Kiss H, Petricevic L, Husslein P. Prospective randomised controlled trial of an
infection screening programme to reduce the rate of preterm delivery. BMJ
2004,14;329 (7462):371.
44. Gilstrap LC, Ramin SM. Urinary tract infections during pregnancy. Obstet
Gynecol Clin North Am 2001;28:581-591.
45. Australian İnstitute of Health and Welfare National Perinatal Statistics Unit.
Asisted conception in Australia and New Zelland 1990.Sydney, ISSN 1992;1038-
1040.
46. Garfield RE, Ali M, Yallampalli C, İzumi H: Role of gap junctions and nitric
oxide in control of myometrial contractility. Semin in Perinatol 1995;19:41-51.
47. Moore TR: Patterns of human uterine contractions: Implications for clinical
practise. Semin in Perinatol 1995;19:64-72.
48. Olson DM, Mijovic JE, Sadowsky DW: Control of human parturition. Semin in
Perinatol 1995;19:52-53.
64
49. Mitchell BF, Wang S: Changes in 17β-20α hydroksysteroid dehydrogenase
activity supporting an increase in the estrogen/progesterone ratio of human fetal
membranes at parturition. Am J Obstet Gynecol 1993;168:1377-1385.
50. Chibbar R, Hobkirk R, Mitchell B: Sulfohydrolase activity for estrone sulfate and
dehydroepiandrosterone sulfate in human fetal membranes and decidua around the
time of parturition. J Clin Endocrinol Metab 1986;62:90-94.
51. Moore TR, Iams JD, Creasy RK: Diurnal and gestational patterns of uterine
activity in normal human pregnancy. Obstet Gynecol 1994;83:517-523.
52. Warren WB, Patrick SL, Goland RS: Elevated maternal plasma corticotropin
releasing hormone levels in pregnancies complicated by preterm labor. Am J Obstet
Gynecol 1992;166:1198-1207.
53. Lockwood CJ: Recent advances in elucidating the pathogenesis of preterm
delivery, the detection of patients at risk and preventative therapies. J Matern Fetal
Med 1994;6:7-18.
54. Mıtchell BF, Rogers K, Wang S: The dynamics of prostoglandin metabolism in
human fetal membranes and decidua around the time of parturition. J Clin
Endocrinol Metab 1993;77:759-764.
55. Zhu YP, Word RA, Johnston JM: The presence of platelet- activating factor
binding sites in human myometrıum and their role in uterine contraction. Am J
Obstet Gynecol 1992;166:1222-1228.
56. ACOG Practice Bulletin. Assessment of risk factors for preterm birth. Clinical
management guidelines for obstetrician-gynecologists. Obstet Gynecol
2001;98(4):709-716.
57. Iams JD, Casal D, McGregor JA. Fetal fibronectin improves the accuracy of
diagnosis of preterm labour. Am J Obstet Gynecol 1995;173(1):141-145.
58. Lockwood CJ,Kuczynski E.Markers of risk for preterm delivery. J Perinat Med
1999;27:1-20.
59. Leitich H, Egarter C, Kaider A , Hohlagschwandtner M,. Cervikovaginal fetal
fibronectin as a marker for pretern delivery: A meta-analysis. Am J Obstet Gynecol
1999;180:1169-1176.
60. Andersen HF. Use of fetal fibronectin in women at risk for preterm delivery. Clin
Obstet Gynecol 2000; 43(4):746-758.
65
61. Daskalis J, Papantoiou NE, Koutsodimas NB, Antsaklis G. Fetal fibronectin as a
predictor of preterm birth. J Obstet Gynecol 2000;20(4):347-353.
62. Goepfert AR, Goldenberg RL, Mercer B, et al. The preterm prediction study:
quantative fetal fibronectin values and the prediction of spontaneous preterm birth.
The National Institute of Child Health and Human Development Maternal-Fetal
Medicine Units Network. Am J Obstet Gynecol 2000;183(6):1480-1483.
63. Lu GC, Goldenberg RL, Cliver SP, et al. Vaginal fetal fibronectin levels ans
spontaneous preterm birth in symptomatic women. Obstet Gynecol 2001;97(2):225-
228.
64. Garcia AA, Ayala JA, Đzquierdo JC, et al. Presence of fetal fibronectin in
cervico-vaginal secretion predictor of premature labor. Ginecol Obstet Mex 1999;
67:23-28.
65. Goldenberg RL, Iams J, Das A, et al. The preterm prediction study: sequential
cervical length and fetal fibronectin testing for the prediction of spontaneous preterm
birth. The National Institute of Child Health and Human Development Maternal-
Fetal Medicine Units Network. Am J Obstet Gynecol 2000;182(3):636-643.
66. Hincz P, Wilczynski J, Kozarzewski M, Szaflik K. Two-step test combined use
of fetal fibronectin and sonographic examination of the uterin cervix for prediction of
preterm delivery in symptomatic patients. Acta Obstet Gynecol Scand
2002;81(1):58-63.
67. Iams JD, Goldenberg RL, Mercer BM. The preterm rediction study: recurrence
risk of spontaneous preterm birth. Am J Obstet Gynecol 1998;178(5):1035-1039.
68. James H, Liu, MD. Endocrinology of pregnancy. Creasy R.K, Resnik R, (eds).
Maternal-Fetal Medicine - Principles and Practice. 2004;123-124.
69. Sanchez-Ramos L, Mentel C, Bertholf R, Kaunitz A. M, Delke I, Loge C. Human
chorionic gonadotropin in cervicovaginal secretions as a predictor of preterm
delivery. Int. J. Gynecol Obstet 2003;83:151-157.
70. Gurbuz A, Karateke A, Ozturkmen M, Kabaca C. Human chorionic gonadotropin
assay in cervical secretions for accurate diagnosis of preterm labor. Int. J. Gynecol
Obstet 2004;85:132-138.
66
71. Bernstein P.S, Stern R, Lin N, Furgiuele J, Karmen A, Comerford-Freda M,
Chazotte C. β-Human chorionic gonadotropin in cervicovaginal secretions as a
predictor of preterm delivery. Am J Obstet Gynecol 1998;179:870-873.
72. Moawad AH, Goldenberg RL, The preterm prediction study: the value of serum
AFP, ALP, CRH and other serum markers for prediction of spontaneous labour. Am
J Obstet Gynecol 2002;186:990-992.
73. Watts DH, Krohn MA, Hillier SL, Wener MH, Kiviat NB, Eschenbach DA:
Characteristics of women in preterm labor associated with elevated C-reactive
protein levels. Obstet Gynecol 1993;82:509-514.
74. Heine RP, McGregor JA, Goodwin TM, et al. Serial salivary estriol to detect an
increased risk of preterm birth. Obstet Gynecol 2000;96(4):490-497.
75. Marvin KW, Keelan JA, Coleman MA, et al. Intercellular adhesion molecule-1
(ICAM-1) in cervicovaginal fluid of women presenting with preterm labor:
predictive value for preterm delivery. Am J Reprod Immunol 2000;43(5):264-271.
76. Nakatsuka M, Habara T, Kamada Y. Elevation of total nitrite and nitrate
concentration in vaginal secraetions as a predictor of premature delivery. Am J
Obstet Gynecol 2000;182(3):644-645.
77. Bozdağ H, Ertekin K, Kutlu T, et al. Akut faz reaktanı olarak ferritin ve erken
doğum tehdidinde kullanımı. Zeynep Kamil Tıp Bülteni 2003;34(1):13-18.
78. Romero R, Yoon BH, Mazor M, Gomez R, Diamond MP: The diagnostic and
prognostic value of amniotic fluid whit blood cell count, glucose, interleukin-6 and
gram-stain in patients with preterm labor and intact membranes. Am J Obstet
Gynecol 1993;169:805-816.
79. Akercan F, Kazandi M, Sendag F, et al. Value of cervical phosphprylated
insulinlike growth factor binding protein-1 in the prediction of preterm labor. J
Reprod Med 2004;49(5):368-372.
80. Berghella V, Tolosa JE, Kuhlman K, et al. Cervical ultrasonography compared
with manuel examination as a predictor of preterm delivery. Am J Obstet Gynecol
1997;177(4):723-730.
81. Zlatnik FJ, Yankowitz J, Whitham J, Burmeister LF. Vaginal ultrasound as an
adjunct to cervical digital examination in women at risk of early delivery. Gynecol
Obstet Invest 2001;51(1):12-16.
67
82. Carbonne B. Is it possible to improve diagnostic and prognostic criteria of
preterm labour? Eur J Obstet Gynecol Reprod Biol 2004,15;117 Suppl 1:6-9.
83. Kıshnir O,Izquierde LA, Smith JF,et al. Transvaginal measurement of cervical
length: Evalutaion of twin pregnancies. J Reprod Med 1995;40:380-382.
84. Ermis H, Has R, Kalelioğlu Đ, et al. Düsük riskli tekil gebeliklerde 20-24.
gebelik haftaları arasında sonografik servikal uzunluk ölçümü ile preterm doğum
eyleminin belirlenmesi. Jinekoloji ve Obstetrik Dergisi 2002;16:73-83.
85. Özdemir D, Demirci F, Yücel O. Düsük riskli tekil gebelerde 20-24. haftalarda
transvaginal servikal uzunluk ölçümü ve servikal hunileşme ile preterm doğumun
öngörülmesi. Ultrasonografi Obstetrik ve Jinekoloji 2003,7;1-2:15-19.
86. Andersen HF, Nugent CE, Wanty SD, Hayashi RH. Prediction of risk for preterm
delivery by ultrasonographic measurement of cervical length. Am J Obstet Gynecol.
1990,163(3):859-867.
87. McGregor JA, Hastings C,Roberts T,et al. Diurnal variation in saliva estriol level
during pregnancy: a pilot study. Am J Obstet Gynecol 1999;180:223-25
88. Gramellini D, Fieni S, Molina E, et al. Transvaginal sonographic cervical length
changes during normal pregnancy. J Ultrasound Med 2002;21(3):227-232.
89. Rozenberg P, Rafii A, Senat MV, et al. Predictive value of two-dimensional and
three-dimensional multiplanar ultrasound evaluation of the cervix in preterm labor. J
Matern Fetal Neonatal Med 2003;13(4):237-241.
90. Andrews WW, Copper R, Hauth JC, et al. Second-trimester cervical ultrasound:
Associations with increased risk for recurrent early spontaneous delivery. Obstetrics
& Gynecology 2000;95:222-226.
91. Çetin M, Çetin A. The role of transvaginal sonography in predicting recurrent
preterm labour in patients with intact membranes. Eur J Obstet Gynecol Reprod Biol
1997,74(1):7-11.
92. Tsoi E, Akmal S, Rane S, et al. Ultrasound assessment of cervicallength in
threatened preterm labor. Ultrasound Obstet Gynecol 2003;21:552-555.
93. Soficci AR, Eden RD. Fetal Sağlığın Değerlendirilmesi. Danforth Obstetrik ve
Jinekoloji. Scott JR, Disaia PJ, Hammond CB, Spellacy WN. JB Lippincott
Company 7. Baskı Yüce reklam/yayım/dağıtım, İstanbul.1997:269-287.
68
94. Moore TR: Patterns of human uterine contractions: Implications for clinical
practise. Semin in Perinatol 1995;19:64-72.
95. Newman RB, Gill PJ, Katz M: Uterine activity during pregnancy in ambulatory
patients. Comparison of singleton and twin gestations. Am J Obstet Gynecol
1986;154: 530.
96. Sener T. Preterm Eylem ve Doğum in: Temel Kadın Hastalıkları ve Doğum
Bilgisi. Kisnisçi HA, Göksin E, Durukan T, Üstay K, Ayhan A, Gürgan T,
Önderoğlu LS. Günes Kitabevi, Ankara: 1996:1465-1480.
97. King JF. Tocolysis and preterm labour. Curr Opin Obstet Gynecol
2004;16(6):459-463.
98. Errol R. Norwitz and Julian N. Robinson. A Systematic Approach to the
management of Preterm Labor. Seminars in perinatology, Vol 25, No 4, 2001:223-
235.
99. Bieniarz J, Ivankovich A and Scommegna A: Cardiac output during ritodrine
treatment in premature labor. Am J obstet gynecol.1974;118:910.
100. Weismiller D.V.,Preterm labor. American Family Physician February 1,1999/
Vol 59,No3: 593-602.
101. Von der Pool B.A. Preterm labor: Diagnosis and treatment. American Family
Phisician May 15,1998;57(10):2457 –24 64.
102. Greber EA: Dilemmas in the pharmacological management of preterm labor
obstet gynecol survey 1989;7:44.
103. Anotayanonth S, Suhedar N, Garner P, et al. Betamimetics for inhibiting
preterm labour. Cochrane Database Syst Rev. 2004,18;(4):CD004352.
104. Roberts JM: Current understanding of pharmacologic mechanisms in the
preventiın of preterm birth. Clin obstet gynecol 1984;27:3.
105. Graeme N. Smith. What are the realistic expectations of tocolytics? BJOG
April2003,Vol.110(Suppl 20):103-106.
106. Chiswick M. Antenatal TRH. Lancet 1995;345:872-873.
107. Mastrobattısta JM. Therapeutic Agents in preterm labour steroids: clinical
obstetrics and gynecology 1995;43(4):802-808.
108. Crowley PA. Antenatal corticosteroid therapy: a meta-analysis of the
randomized trials,1972 to 1994. Am J Obstet Gynecol 1995;173:322-335.
69
109. Effect of corticosteroids for fetal maturation on perinatal outcomes. NIH
Consens Statement 1994;12(2):1-18.
110. Sinclair J.Discussion of Crowley’s meta-analysis of randomized controlled trials
of antenatal corticosteroids for prevention of respiratory distress syndrome. In:
Report of the Consensus Development Conference on the Effect of Corticosteroids
for Fetal Maturation on Perinatal Outcomes, Feb 28, 1994 &harbor; March 2, 1994.
Bethesda, Md.: National Institutes of Health, 1994:95-96.
111. Anyaegbunam WI, Adetona AB. Use of antenatal corticosteroids for fetal
maturation in preterm infants. Am fam Physician 1997;56(4):1093-1096.
112. Von der Pool BA. Preterm labor: Diagnosis and treatment. American Family
Physician1998;57(10):2457-2464.
113. Weismiller DV. Preterm labor. American Family Physician1999;59(3):593-602
114. Guvenal T, Kantas E, Erselcan T, Culhaoglu Y, Çetin A. Beta-human chorionic
gonadotropin and prolactin assays in cervicovaginal secretions as a predictor of
preterm delivery. Int. J. Gynecol Obstet 2001;75:229-234.
115. Garshasbi A, Ghazanfari T, Faghih Z, S. Beta-human chorionic gonadotropin in
cervicovaginal secretions and preterm delivery. Int. J. Gynecol Obstet 2004;86:358-
364.